Neden "Çayım taze..."?

Aklıma geldiğinde içimi ısıtan bazı anlar vardır.
Bunlardan çocukluğuma dair hatırladığım; annemin, sabahtan akşama kadar sokaklarda oynadığımızda ve heryerimiz toz-kir içindeyken, bizi içeriye alma çabasıyla seslenişidir: "Çocuklaaar, hadi artık akşam soğuğu çıktı, içeriyeeeee!!!"
Artık akşam soğuğu çıkmıştır, bundan korunacağımız, ısınacağımız, temizleneceğimiz yuvaya çağrılmaktır bu. Güven verir, huzur verir, içimi dinginleştirir. O günlerde de, şimdi de...
Artık yetişkinim. Beni akşam soğuğu çıktığı için eve çağıran ses yok. Hâlâ zaman zaman akşam soğuğu çıkıp, üzerime bir hırka almam gerekse, içim ısınır, güvende ve huzurlu hissederim. Sanırım örgü örmeye başladığımdan beri, bu yüzden hep hırka örüyorum:)
Annem'e Sevgilerimle...

Gelelim bugüne...
Büyüyünce içimi ısıtan cümlelerden biri; telefonun ucundaki bir dosta,
"Çayım taze, sıcak simitleri al gel" demek...
Bu cümle benim için dostluk demek, huzur demek, paylaşmak demek, hadi gel demek, gel de iki lafın belini kıralım demek. Davet eden de olsan, edilen de, ne fark eder ki?
Çayım taze...
Hadi alın sıcak simitlerinizi, peynirlerinizi, gelin bloğuma, iki lafın belini kıralım :)

Heyyfi

19 Şubat 2015 Perşembe

BİR TUTAM SOHBET...

Gece yağan yağmura inat, güneş davetsiz bir misafir gibi belirmiş ve sabahı ısıtmaya başlamıştı.
Genç kadın sırt çantasını, kitabını ve çok sevdiği küçük termosunu yanına alarak dışarıya çıktı. Tek bir planı vardı; Plansızca bir gün geçirmek...
Yürümeye başladı. Gördüğü kitapçıya kayıtsız kalamamış, kendini içeride bulmuştu. Birkaç kitap aldı ve yürümeye devam etti. Giderek artan kalabalıktan ve satıcıların seslerinden semt pazarı yakınlarında olduğunu farketti. Yorulmuştu. Pazar yerinin hemen yanındaki banklardan birine oturdu. Yaşlı bir kadın ve orta yaşlarda bir erkek konuşuyorlardı. Belli ki küçük bir pazar alışverişi molasında, bankta yapılan kısa zamanlı bir komşuluktu bu...Gözleriyle bank sakinlerini selamlayarak en uca oturdu. Niyeti, bu sohbete katılmak yerine, yanında getirdiği çayından içerek yeni aldığı kitaplara göz atmaktı. Çayını doldurdu, kitabın ilk sayfasını açtı. O sırada pazar alışverişini yapmış başka bir çift de bu gruba katılmıştı. Kendi aralarında konuşuyorlardı. Genç kadın dikkatini kitaba veremez olmuştu. Çünkü şivesinden Karadenizli olduğu açıkça belli olan yaşlı kadın, konuşmaya katılmayarak kitap okuyan bu sırt çantalı kadını sohbete dahil etmeyi kafasına koymuş ve göz hapsine almıştı. Genç kadın, sadece kitabına bakıyor görünse de, durumun farkındaydı.

Karşı bankta oturan adama nereli olduğunu sordu yaşlı kadın. Aldığı cevaptan sonra yüzünde beliren ifadeyle, hayli memnuniyetsiz görünüyordu.
"Belki kızacaksın bana ama, hiç sevmem senin memleketinin insanlarını. Gerçi kızarsan da çok umurumda olmaz..."
Adam karşılık vermedi. Zaten, bu görmüş geçirmiş olduğu belli olan ve sözünü esirgemeyen kadına karşılık vermek çok da kolay değildi.
Gruba en son katılan karı kocadan, erkek olanı sordu bu kez...
"Siz nerelisiniz teyzeciğim?"
"Rizeliyim oğlum..."
"Rize'nin neresinden teyze?"
"Ne yapacaksın oğlum neresinden olduğumu, Rizeliyim işte! Nüfusuna mı geçireceksin beni?" Peşinden gülüşmeler geldi. Bu kadına, ne kadar huysuz olsa da kızılmıyordu.
"Kızım sen nerelisin? Bırak şimdi kitabı, evinde okursun. Hadi katıl bize..."
Genç kadın, bir süredir dikkatini çeken bu kadına gülümseyerek ve kitabını kapatarak karşılık verdi.
"Ben de Karadenizliyim teyze" dedi gülümseyerek. Sonra tekrar kitabına çevirdi kafasını. Amacı bu sohbeti noktalayıp, çayını içerek kitabını okumaktı.
O sırada, hareketli bir türkü melodisiyle çalan telefona kimse kayıtsız kalamadı. Hepsinin yüzünde hoş bir gülümseme belirmişti. Kıvrak nağmelerle çalan telefon yaşlı kadına aitti... Genç kadın içinden, "Bazı insanların sadece bedeni yaşlanıyor galiba, ruhları çok geriden geliyor..." diye geçirdi.
Yaşlı kadın yüksek sesle konuşmaya başladı, "Tamam tamam, ben şimdi gidiyorum eve. Hemen bir çay demlerim, siz gelene kadar iyice demini almış olur."
Bu sıcacık çay daveti genç kadının içini ısıtmıştı. Artık dikkati okumaya çalıştığı kitabında değil, yaşlı kadına gelecek olan misafirlerin kim olduğuna yönelmişti. Bu anlamsız merakın sebebi, belki de biraz sonra bu civarlardaki bir evde gerçekleşecek olan, taze demlenmiş çay eşliğindeki sohbeti hayalinde canlandırmak isteğiydi.
"Misafirin geliyor galiba teyze?" dedi genç kadın.
"Eski komşumla kızı geliyor. Giderim şimdi, bir çay demlerim. Pazardan yumurta da almıştım, tereyağında pişiririm. Peynir, zeytin de koydum mu sofraya yeter işte. Beğenen beğenir, beğenmezlerse de umurumda bile olmaz!"
Yaşlı kadının bu halleri genç kadını neşeyle gülümsetti.
Yaşlı kadın ayağa kalktı, pazar poşetlerini saplarından kavradı ve eve gidip çayı demlemek üzere ayrılmaya meyillendi. Sonra poşetlerden birini gözleriyle işaret ederek "bak," dedi " 2 kilo limon aldım..."
"Ne yapacaksın teyze o kadar limonu?"
"Ben çok hastayım aslında kızım, bakma böyle göründüğüme."
Genç kadın birden içinde büyük bir sıkıntı hissetti. Demek ki, bu huysuz ve tatlı kadın hastaydı. Çok acıklı bu ses tonundan anladığı kadarıyla, ciddi bir hastalık olmalı diye düşündü.
"Neyin var teyzeciğim?"
"Tansiyon hastasıyım kızım, her sabah limon sıkıp içiyorum."
"Haa, anladım," dedi genç kadın "aman daha önemli bir şey olmasın da..."
İlk kez görüp, bir kaç cümlelik sohbet ettiği bu kadın için biraz daha rahatlamıştı içi. Hastalığını çok ciddi bulmadığı için de, içinden içinden gülümsedi.

Banktaki kısa arkadaşlıklar bitmişti ama huzurunu bırakmıştı geride.
Genç kadın çantasını topladı. Karşı kaldırımdaki çiçekçiyi gördü. En sevdiği çiçekleri sıralanmış görünce, içindeki huzur duygusu mutlulukla birleşmişti.
"Bana da bir demet nergis verir misiniz?" dedi genç kadın, mutluluğunu etrafındakilere de bulaştırmak istercesine...
Eve gidip çay demlemeye karar vermişti. Nergislerini vazosuna koyacak, taze demlenmiş çay eşliğinde yeni kitaplarını okumaya başlayacaktı. Yaşlı kadını ve misafirlerini düşündü. Biraz sonra tereyağ ve yumurta kokusu, taze demli çayın buharına karışacaktı. Yaşlı kadın, kurduğu cümlelerin birçoğunu "umurumda bile olmaz..."la bitirecek, sonra ertesi sabah limon suyunu içecekti...


Mutlulukla gülümsedi genç kadın... Nergislerini koklayarak aldığı derin bir nefesi hücrelerinin her birine gönderdi...
Sonra gününü huzurla dolduran bu bir tutam sohbete ve bir demet nergise teşekkür etti...


- Posted using BlogPress from my iPad