Neden "Çayım taze..."?

Aklıma geldiğinde içimi ısıtan bazı anlar vardır.
Bunlardan çocukluğuma dair hatırladığım; annemin, sabahtan akşama kadar sokaklarda oynadığımızda ve heryerimiz toz-kir içindeyken, bizi içeriye alma çabasıyla seslenişidir: "Çocuklaaar, hadi artık akşam soğuğu çıktı, içeriyeeeee!!!"
Artık akşam soğuğu çıkmıştır, bundan korunacağımız, ısınacağımız, temizleneceğimiz yuvaya çağrılmaktır bu. Güven verir, huzur verir, içimi dinginleştirir. O günlerde de, şimdi de...
Artık yetişkinim. Beni akşam soğuğu çıktığı için eve çağıran ses yok. Hâlâ zaman zaman akşam soğuğu çıkıp, üzerime bir hırka almam gerekse, içim ısınır, güvende ve huzurlu hissederim. Sanırım örgü örmeye başladığımdan beri, bu yüzden hep hırka örüyorum:)
Annem'e Sevgilerimle...

Gelelim bugüne...
Büyüyünce içimi ısıtan cümlelerden biri; telefonun ucundaki bir dosta,
"Çayım taze, sıcak simitleri al gel" demek...
Bu cümle benim için dostluk demek, huzur demek, paylaşmak demek, hadi gel demek, gel de iki lafın belini kıralım demek. Davet eden de olsan, edilen de, ne fark eder ki?
Çayım taze...
Hadi alın sıcak simitlerinizi, peynirlerinizi, gelin bloğuma, iki lafın belini kıralım :)

Heyyfi

17 Ekim 2014 Cuma

MUCİZE-2

Sekreter çayları sehpanın üzerine bırakıp odayı terk edene dek geçen sürede, kadın hiç sesini çıkarmamıştı. Belli ki konuştuklarını sadece benimle paylaşmak istiyordu. Kısa süre için bile olsa, dinleyici olarak başka birini istemediği açıkça belliydi.
Sekreter odadan çıktıktan hemen sonra konuşmasına devam etti:
"Yıllardır çok istememize rağmen çocuğumuz olmuyor. Eşim için bu durum büyük bir problem olmasa da, benim için hayat amacı... Yaşam sebebi...
Bir yakınım sizden bahsetti, çok kadına yardım ettiğinizi, dertlerine deva olduğunuzu söyledi. Şimdi size yalvarıyorum. Anne olmam için ne gerekiyorsa yapmaya hazırım. Her türlü ilacı, tedaviyi uygulayabilirsiniz bana. Yeter ki, bir evlat sahibi olmam için yardım edin..."
Telefona uzandım, sekretere kadını muayene için hazırlamasını söyledim.
Çok detaylı bir kontrolden sonra bazı hormon testleri yaptırmasını söyleyip kadını gönderdim. Muayeneden sonra, kadının anne olabilmesi için şansımızın çok da fazla olmadığının farkındaydım. Herşey hormon testlerinin sonucunda belli olacaktı.
...
Bir hafta sonra kadın tekrar geldi. Elindeki kağıtları, elleri titreyerek bana uzattı. Gözlerimin içine yalvararak bakıyordu adeta. Sonuçlara göz attığımda, durumun, karşımda heyecandan titreyerek oturan kadın için hiç de parlak olmadığı kesinleşmişti. İçimden bir ses, şimdi sırası değil diyordu. Belli ki, bu kadın vereceğim habere hazır değildi. Aslında mesleğime adım attığımdan beridir, benzer vakalarla karşılaşıyordum. Bu kadını bu kadar özel kılan şey neydi diye düşündüm. Diğerleri gibi değildi. Bakışları, gözlerimden kalbime doğru çakan bir şimşekti sanki. Çok yoksul olduğu her halinden belli olan bu kadın için çok üzülmüştüm. Ona dedim ki: " Bakın, elimden gelen ne varsa sizin için kullanacağımdan emin olmanızı isterim. Şimdi size bazı ilaçlar yazıyorum. Tedavi sürecimiz başladı. Dilerim herşey yolunda gider. Sonucu bize zaman gösterecek."
Günlerce tedavi için heyecanla geldi, gitti kadın. Sonunu bildiğim bu tedaviden ücret de almıyordum.



Yıllarca, büyük bir inançla tedaviye devam etmek istedi. Zaman zaman kendisini olumsuz sonuca hazırlamak için meyillendimse de, hemen beni bir şekilde susturuyor ve konuyu değiştiriyordu. Belli ki, duymak istemiyordu. Belki de, bu kadını hayata bağlayan tek şeydi bu yoldaki serüveni.
Sustum. Yıllarca, sonunu ikimizin de bildiği bir oyunun parçası olduk.
Bir gün, yurtdışında yaşayan bir meslektaşımın Türkiye'ye geldiğini duydum. Telefon ederek bu özel durumu kendisine anlattım. Bir de onun muayene etmesini rica ettim.
...
Odamdaki telefon çaldı. Açtım. Sekreterim doktor arkadaşımın aradığını söyledi. Sesim titreyerek, "bağla" dedim. Muayene sonucunu bildiren telefon olduğunun çok iyi farkındaydım.
Telefonun ucundaki tok ve gür sesi duyduğumda, ben de en az bu ısrarcı kadın kadar heyecanlandığımı fark ettim. Aslında arkadaşımın söyleyeceklerini az çok tahmin ediyordum. Buna rağmen hissettiğim bu heyecan duygusuna bir anlam veremiyordum. Yoksa ben bile inanıyor muydum bu kadının günün birinde anne olabileceğine...
"Ekrem, bu kadının anne olması tıbben imkansız görünüyor. Ama bunu kendisine söyleyecek olursan, emin ol ki, kadıncağızın hayatını elinden almış olursun. Bence, bir psikologdan yardım almalı ve durum ancak bundan sonra açıklanmalı."
Hemen kadını bir psikolog arkadaşıma yönlendirdim. Kendisinden, kadınla konuştuktan sonra hemen bana haber vermesini rica ettim.
Gerekli randevular ayarlanmış, kadın psikolog arkadaşımla görüşmüştü.
...
"Ekrem, bu çok özel bir durum. Kadın bir gün anne olacağına o kadar inanıyor ki, yaşama sebebi sadece bu. Bence sen tedaviye devam ettiğini söyleyerek kendisine zararsız vitamin hapları ver. Bir gün kendi kendine kabul edebilir bu durumu..."
Yıllarca kadına, tedavi adı altında vitaminler vermeye başladım. Hiç bir şey için de ücret almıyordum. Zamanla ikimiz çok yakın iki arkadaş olmuştuk.
Yıllar hızla geçiyordu. Artık kadının menapoz dönemine girme vakti de aynı hızla yaklaşıyordu.
Yine sabah rutinleriyle dolu güne başlamıştım. İlk hastamın gelmesine biraz daha zaman vardı. Odamdaki telefon çaldı. Arayan sekreterimdi. Kadının geldiğini ama bugün randevusu olmadığını söyledi. Görüşebileceğimi söyledim. Kapıda karşılayıp, oturmasını söyledim. Heyecandan dizleri titriyordu.
"Ekrem bey, ben hamileyim galiba, iki aydır adet görmüyorum."
Beynimde şimşekler çakmaya başlamıştı. Demek ki, yıllardır o korktuğum gün gelip çatmıştı. Belli ki artık menapoz dönemine giriyordu. Ama hala nasıl olur da hamile olduğunu düşünebilirdi bu kadın. İçimi büyük bir sıkıntı kapladı. Bu durumu bu kadına ben nasıl söylerdim.
"İçeriye geç de bir bakalım" dedim.
Ben de hazırlanıp, muayeneye odasına girdim. Kısa bir kontrolden sonra, belki de hayatımın en tuhaf şoklarından birini yaşadım. Evet oradaydı. Orada bir bebek vardı. Alnımdan hızla akmaya başlayan tere, gözümden akan yaşlar eşlik ediyordu. Hemen kendimi toparlamak üzere, kadına birşey söylemeden odama geçtim ve kendimi koltuğuma bıraktım. Nasıl olabilirdi bu. Tüm vücudum titriyor, dizlerim artık beni taşımıyordu. Bu bir mucizeydi...
İşte bu mucize, şu günlerde askerliğini yapıyor kızım...
...
Doktorundan bu hikayeyi dinlerken genç kadın soluk bile almamıştı. Sadece gözlerinden sicim gibi dökülen yaşları silecek kadar hareket ediyordu.
"Peki ben yeterince istemediğim için mi anne olamadım Ekrem bey?.. Neden benim için de bir mucize olmadı? Ben neyi eksik yaptım?"
Bunları söylerken artık hıçkırıklarla ağlıyordu.
Ekrem bey, ayağa kalkıp, genç hastasının yanına gitti. Bir baba şefkatiyle elini tuttu genç kadının.
"Senin mucizen de, anne olmamandır belki de kızım..."
...
Genç kadın, bu güzel yürekli doktora sarılıp teşekkür etti...
Yıllar sonra mucizelerin, ancak onlara inanan kişilere kendini gösterdiğine inanacak ve hayatı mucizelerle dolacaktı...
Bu hayat dersi hep başucunda olacaktı...

- Posted using BlogPress from my iPad