tag:blogger.com,1999:blog-10855415717753917542024-03-13T03:07:25.126+03:00Çayım taze...Heyyfihttp://www.blogger.com/profile/00475109870861120678noreply@blogger.comBlogger80125tag:blogger.com,1999:blog-1085541571775391754.post-18497543408315043062016-02-25T10:50:00.001+02:002016-02-25T10:50:34.561+02:0023 ŞUBAT...<div><span style="font-family: 'Helvetica Neue Light', HelveticaNeue-Light, helvetica, arial, sans-serif;">İki yıl öncesine kadar hiçbir anlamı olmayan, sıradan şubatın sıradan 23'ü...</span></div><div>23 Şubat 2014 18:28... Kızım doğdu... Mucizevi bir hediyeydi... Eksiğim kalmamıştı hayatta...</div><div>23 Şubat 2014, 19:58... Canımın canı, ailemin biricik göz bebeği yeğenim, Mert'im, motosikletine binip sadece bir tur atıp eve dönecekti. Yanlış yerde, yanlış zamanda aniden duran bir araç bu planı bozdu... Güzel gözlüm, 23 yaşında melek oldu... </div><div>Kader 1,5 saat arayla, bizden bir meleği alırken, diğerini gönderdi.</div><div>23 Şubat 2014... Sıradan şubatın, unutulmaz 23'ü olmuştu artık...</div><div><div class="separator" style="clear: both;"><br></div><div class="separator" style="clear: both;"><span style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiZ3TMtZoJyVF4gj-ARLkNZlBas01pYAjFwELH4fclxy3FqIZavOHyVMWUR33TEOy0cUnhMeejXyrwAoZnrRAfkByL0LEAJ1XTtJo-O1VkfDbLtbYz2Z5NPaf_X2fNvO5mg3D5U1lq7-LTX/s640/blogger-image--259707000.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiZ3TMtZoJyVF4gj-ARLkNZlBas01pYAjFwELH4fclxy3FqIZavOHyVMWUR33TEOy0cUnhMeejXyrwAoZnrRAfkByL0LEAJ1XTtJo-O1VkfDbLtbYz2Z5NPaf_X2fNvO5mg3D5U1lq7-LTX/s640/blogger-image--259707000.jpg"></a></span><div class="separator" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em; clear: both;"><br></div></div></div><div><span style="-webkit-text-size-adjust: auto; background-color: rgba(255, 255, 255, 0);">İyi ki doğdun Ela kızım, iyi ki beni buldun...</span></div><div><span style="-webkit-text-size-adjust: auto; background-color: rgba(255, 255, 255, 0);"><br></span></div><div><span style="-webkit-text-size-adjust: auto; background-color: rgba(255, 255, 255, 0);"><div class="separator" style="clear: both;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiKjm4uy3uaRkivI0GJEDzZBzNIHBocJpHQTvEVsUA7MMjeuslq1gQWy6PUGjf7RlihDIK9kPMdnt4uwgWOgBcyW6M2pRSMpQuT0vYz6F73s4DKuFsWouWfQrgj2PtBW9xbuEWezPNxcPdi/s640/blogger-image-1037569180.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiKjm4uy3uaRkivI0GJEDzZBzNIHBocJpHQTvEVsUA7MMjeuslq1gQWy6PUGjf7RlihDIK9kPMdnt4uwgWOgBcyW6M2pRSMpQuT0vYz6F73s4DKuFsWouWfQrgj2PtBW9xbuEWezPNxcPdi/s640/blogger-image-1037569180.jpg"></a></div></span></div><div><br></div><div>Melek oğlum, Mert'im, nurlar içinde uyu... Buluşacağımız gün olacak elbet... O güne kadar seni çok özleyeceğiz yavrum...</div>Heyyfihttp://www.blogger.com/profile/00475109870861120678noreply@blogger.com15tag:blogger.com,1999:blog-1085541571775391754.post-51726926573691737712015-10-15T10:23:00.000+03:002015-10-15T11:05:48.050+03:00İNSANLI BEDENLER...O sabah ne kadar da mutluydum. Bir yandan sırt çantamı hazırlıyor, bir yandan telefonu omuzumla kulağıma sıkıştırmış annemi arıyordum.<br />
"Ben Ankara'daki barış mitingine katılacağım anne, sabah erkenden yola çıkacağız arkadaşlarla. Bitince döneriz yurda merak etme diye aradım. "<br />
"Kızım senin okulun yok mu? İstanbul'dan Ankara'ya mitinge mi gidilirmiş hem. Otur oturduğun yerde."<br />
"Barış için yürüyen bir kız yetiştirdim diye mutlu ol bence tontiş annem benim. Bak şimdi hazırlık yapıyorum, yurttan ve okuldan arkadaşlarla sabah yola çıkacağız. Seni çok seviyorum bir taneciğim. Dönünce seni ararım. İçin rahat etsin."<br />
"İyi madem. Belli ki sen kararını vermişsin. Dikkat et kendine. Üşütme oralarda. Ankara soğuk olur, çantana hırka da koy. Beni de sakın habersiz bırakma. Sık sık telefon et olur mu kızım? Haydi yolunuz açık olsun bakalım..."<br />
<br />
Sabah erkenden yola çıktık. Hatıra fotoğrafları çektirip, derslerden, sevgililerimizden konuştuk. Yolu böylece bitirip Ankara Garı'nın önüne geldik. Bu, Ankara'ya ikinci gelişimdi. Ne kadar da farklı görünüyordu. Memleketim olan şehirden de, okuduğum şehirden de çok farklıydı. Ciddi bir şehirdi sanki...<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh6tpEpl4H1b6k3qes53O-lRAQfx0C1UYW1h1o-uVZKrI93vNIMvn_jztCsGDv9NTk3qP_60Sx_7bVyX63FifLZd3glehd_vRNdhWoXZRvoJ8K8dYWIVK6vIe-rAfwa0x1d4bQ1qNfXndjC/s1600/blogger-image-836489.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="172" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh6tpEpl4H1b6k3qes53O-lRAQfx0C1UYW1h1o-uVZKrI93vNIMvn_jztCsGDv9NTk3qP_60Sx_7bVyX63FifLZd3glehd_vRNdhWoXZRvoJ8K8dYWIVK6vIe-rAfwa0x1d4bQ1qNfXndjC/s320/blogger-image-836489.jpg" width="320" /></a></div>
<br />
Kalabalık iyice artmaya başlamıştı. Birçok şehirden insanlar, barış istemek için aynı yerde toplanıyordu. Bu kadar güzel bir amaç için orada bulunmaktan dolayı kendimi hem çok özel hem de çok mutlu hissediyordum. Yeni insanlarla tanışıyor, baktığım her gözde sevgiyle bakmanın farklı renklerini görüyordum...<br />
Yakınımızda bir grup halay çekiyordu. Elimdeki simitin susamlarını kemirirken onları izliyordum. Ne kadar mutlu görünüyorlardı...<br />
Sonra bir ses duydum. Kulaklarım uğuldadı... Hepsi o...<br />
Sabah çok ciddi görünen bu şehir, şimdi yaralı bir kuş gibi savunmasızdı. Her yerde kan vardı. Şu kanlar içinde yerde yatan az önce simitimin yarısını paylaştığım arkadaşım değil miydi?<br />
Ya şuradaki kopmuş kol? O benim kolum değil mi? Annemin sabah almam için tembihlediği hırkanın kırmızı deseninden tanıdım yarım kalmış bedenimi yerde yatarken...<br />
Aklıma ilk annem geldi. Şimdi ona kim, nasıl anlatacaktı benim öldüğümü. O, bu acıyı nasıl kaldıracaktı hasta bedeniyle... Acısının içinde bana içten içe kızacak mıydı, onu dinlemeyip gittiğim için...<br />
Aradan birkaç gün geçti. Haberler sürekli artan ölü sayısını veriyor. Tanıdık tanımadık herkesin canı yanıyor. Herkes bu karanlık yüreklere nefretini, kinini kusuyor. Kimlerin suçlu olduğu, kimlerin bu katliamı yapmış olabileceğini tartışıyor...<br />
Bir gün, "her insanın içinde toplu iğne ucu kadar bile olsa insanlık vardır" diye duymuştum. Artık buna inanmıyorum. Yokmuş...<br />
Olsaydı, bedenine o bombaları sarıp, hem kendini hem o kadar insanı havaya uçurabilir miydi?<br />
Olsaydı, sırf barış istiyorlar diye birileri, başka bedenlerin üzerine bomba koyup, "git kendini de, onları da havaya uçur" diyebilir miydi?<br />
Bunlar bence insansız bedenler...<br />
Karanlıkla boğulmuş esirler...<br />
Herkes birbirine "şimdi ne olacak, artık bu ülke aynı ülke olmayacak" diyor, duyuyorum, görüyorum...<br />
Bunu diyenlere katılıyorum... Aynı olmamalı... Değişmeli... İnsanlığını hatırlamalı...<br />
Şimdi, kalbinde iğne ucu kadar insanlık olandan, kalbinde iğne ucu kadar karanlık olmayana kadar tüm insanlığa sesleniyorum. Hangi tanrıya inandığının, hangi dili konuştuğunun, hangi köklere sahip olduğunun hiçbir önemi olmadan kolları sıvayalım. Yeni bir dönem başlatalım. bu döneme de "İnsanlı bedenler" dönemi diyelim...<br />
Kalplerdeki ışığı öyle bir parlatalım ki, karanlığın en büyük düşmanını karşısına koyalım. Kendi karanlıklarında boğulmalarını sağlayalım. Nasıl mı?<br />
Çok kolay...<br />
Dönüp dönüp aynı şeyleri konuştuğumuz koltuklarımızdan kalkalım ve ışığımızı her yere, herkese bulaştıralım... Önce bunu kendimizde yapmaya başlayalım...<br />
Daha çok tanımadığımız insanlara gülelim, selam verelim...<br />
Daha çok teşekkür edelim...<br />
Daha çok özür dileyelim, daha çok seni seviyorum diyelim, sarılalım, başarıyı alkışlayıp, önünü açalım...<br />
Çocuklarımızın okudukları okulların ne kadar pahalı olduğuyla değil, nasıl bir insana dönüştükleri ile gururlanalım...<br />
İhtiyacı olanlara ulaşalım...<br />
Üşüyen bir çocuğun ayağına giydirdiğiniz botun ve sırtına kondurduğunuz bir kabanın, aslında fazlasıyla sizi ısıttığını tekrar tekrar yaşayalım...<br />
Elim sende oyunu oynar gibi. Kalbimizde bulduğumuz her parlak ışığı bulaştıralım birbirimize. Birçok basit ama etkili yolu var ışık bulaştırma oyununun...<br />
Karanlığın üzerine üzerine gidelim. Halka halka büyüyen sevgi ışığını boca edelim üzerlerine. Öyle ki, kaçacak tek yerleri kendi karanlıkları olsun...<br />
Bunları okurken kafanızdan " bu kadar basit değil bu işler" dediğinizi duyuyorum sanki.<br />
Bu kadar basit...<br />
Bulaştırılan ışık ve sevginin her türlü korku ve karanlığı yok edeceğine inanıyorum...<br />
<br />
Bu arada ölü bir kızın "biz" diyerek konuşması tuhaf mı geldi?<br />
Gelmesin...<br />
Bedenim parçalanmış olsa da, ben buradan "Bize" bakıyor olacağım. Kopan kolum, parçalanan bedenim, dünyadaki sevginin uyanışına hizmet ederse ancak bir anlamı olacak. Aksi durumda ben, sadece annesini acılar içinde bırakıp, parçalanıp gitmiş bir bedenden ibaret olacağım...<br />
<br />
İnsanlık barındırmayan bedenlere inat, bedenim olmadan da sizlerle insanlığımın devam edeceğini biliyorum...<br />
Lütfen oyunuzu öyle bir kullanın ki, sevgi ışığını da atın zarfın içinde sandığa. İnsanlı bedenler olsun sonunda etrafımızda bolca...<br />
<br />
Artık yüreklerimizdeki ışığın üzerindeki tozu silip parlatma zamanıdır. Zira ışığımızın her geçen gün azalması, karanlığın alkış tutması demektir...<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhBcz1I7DPwvT_wcc5zdIcD1BdBRbCkXMluQDMCo-QQtIQFt0DtNMYMbPjOaAcgwGpXuyfqobrcNe-8XTDXtGvcn7lYVC6mtxewe6rVnXW93dzN3o_zFDzpUpqsjL4vumo3AVA6RxzTyBEo/s1600/blogger-image-754097985.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhBcz1I7DPwvT_wcc5zdIcD1BdBRbCkXMluQDMCo-QQtIQFt0DtNMYMbPjOaAcgwGpXuyfqobrcNe-8XTDXtGvcn7lYVC6mtxewe6rVnXW93dzN3o_zFDzpUpqsjL4vumo3AVA6RxzTyBEo/s320/blogger-image-754097985.jpg" width="247" /></a></div>
<br />
Dilerim parçalanmış bedenim, insanlığın ışığını birleştirir...<br />
<br />
Sizleri seviyorum...<br />
<br />Heyyfihttp://www.blogger.com/profile/00475109870861120678noreply@blogger.com13tag:blogger.com,1999:blog-1085541571775391754.post-26694980569331313302015-09-30T19:28:00.001+03:002015-09-30T19:37:16.038+03:0045 YAŞA KISA MEKTUP...<div>
<span style="font-family: 'Helvetica Neue Light', HelveticaNeue-Light, helvetica, arial, sans-serif;">25 Eylül 1971, doğduğum gün...</span></div>
<div>
25 Eylül 2002, sevdiğimle evlendiğim gün...</div>
<div>
25 Eylül 2015, yaşadığım her şeye şükrettiğim gün...</div>
<div>
Yaşımın 45'e, evliliğimin 13'e ulaştığı gün...</div>
<div>
Ela'mın, doğum günü pastamda dolaşan parmaklarına mutluluk ve şükürle baktığım gün...</div>
<div>
Sevdiğimin aşkla bakan gözlerinde huzur bulduğum gün...</div>
<div class="separator" style="clear: both;">
</div>
<div class="separator" style="clear: both;">
<br /></div>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEht7ROTx5KlYOxOa-a3R9uYBmdAKHUEabshXz9qowGOcOL3YPFJ338hQ6Q2q8iGBKct3B_lbnKbaOFCSwQ-Vte3OD8XgLm8aanEkB_6rlkOvNXSBe-HOXJ22eNOotLUPMLTG37z03HvnKn4/s1600/blogger-image-2097621744.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="240" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEht7ROTx5KlYOxOa-a3R9uYBmdAKHUEabshXz9qowGOcOL3YPFJ338hQ6Q2q8iGBKct3B_lbnKbaOFCSwQ-Vte3OD8XgLm8aanEkB_6rlkOvNXSBe-HOXJ22eNOotLUPMLTG37z03HvnKn4/s320/blogger-image-2097621744.jpg" width="320" /></a></div>
Heyyfihttp://www.blogger.com/profile/00475109870861120678noreply@blogger.com26tag:blogger.com,1999:blog-1085541571775391754.post-41606503495522753852015-07-31T22:38:00.000+03:002015-07-31T22:38:42.833+03:00Bİ AKIŞA BIRAKIP ÇIKACAKTIM...<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiUJbpK9SB7FEcvV_JSoeQb12S7VlT1XqWiD3rSQj14m4zovqvATsDcD-JD_FB255PKNu1ZteEfuGabNKdeB-wgQ-KaLZ-g7fIxqH_urvHsUPFyGNTpSYwFc2iJHGD1dndVX1_KiSykBw1l/s1600/image.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiUJbpK9SB7FEcvV_JSoeQb12S7VlT1XqWiD3rSQj14m4zovqvATsDcD-JD_FB255PKNu1ZteEfuGabNKdeB-wgQ-KaLZ-g7fIxqH_urvHsUPFyGNTpSYwFc2iJHGD1dndVX1_KiSykBw1l/s1600/image.jpg" /></a></div><br />
Dışarıda yağan deli yağmurla yarışırcasına cafeden içeriye girdiğinde, gözleri sabırsızca sevdiği adamı aradı. Esmer yakışıklısı, uzun boylu Kerem oradaydı. Zeynep'in aksine çok sakindi. Kahvesini yudumluyor, okuduğu gazeteden gözlerini ayırmıyordu. Bu sakinlik çok normal değildi. Az önce sevgilisi tarafından panik halinde aranan ve buraya randevu verilen kişi o değil miydi?..<br />
Zeynep hızlıca sandalyeyi çekip oturdu. Sırılsıklamdı. Kerem masadan aldığı birkaç peçeteyi ona uzattı. Bir yandan yüzünü siliyor, bir yandan da ağlayarak sevdiği adama bakıyordu.<br />
Genç adam, serçe yavrusu gibi titreyen kadının ellerini avuçlarının içine almış ısıtırken, Zeynep aklına ilk gelen kelimelerle ona bir şeyler anlatmaya çalışıyordu.<br />
Kerem, sakinlikle kayıtsız kalmak arasında bir tavırla yüzünü kadına yaklaştırıp, "Ne oldu canım, neden yine bu kadar sıkıntılısın? 'Konuşmam gereken şeyler var...' dediğinde sesin çok kötü geliyordu. Umarım her zamanki gibi fazlasıyla büyüttüğün bir konudur"<br />
Bunları söylerken, durumun bu olduğuna emin gibi görünüyordu.<br />
Bu tür krizler sık sık oluyordu çiftin hayatında. Zeynep, her şeyi dert edebilme konusunda mükemmel gelişim göstermiş bir genç kadındı. Biraz içerlemiş olsa da sadece omuz silkmekle yetindi.<br />
Zira Kerem, arkadaşları ve ailesi arasında vurdumduymaz halleri ve her şeyi oluruna bırakan teslimiyetçi karakteriyle nam salmıştı. Bu iki zıt kişiliğin tek ortak noktaları aşklarıydı.<br />
Zeynep kelimeleri ardı ardına ekliyor, soluk almadan konuşuyordu.<br />
"Mehmet İsviçre'ye gitmeye karar vermiş o delişmen kızla..."<br />
"Ee, ne var bunda? Selin senin için delişmen olabilir ama kardeşin onu çok seviyor. Eminim yakında da evlenirler. Kızın okulunu bitirmesi için İsviçre'ye dönmesi normal değil mi?"<br />
"Kendisi dönsün, kardeşimi neden yanında sürüklüyor ki. Ya orada kalıp bir daha dönmezlerse ben ne yaparım. Ailemden neredeyse Mehmet'ten başkası kalmadı bu hayatta. O da giderse kimsem kalmayacak."<br />
Kerem, oturduğu sandalyeyi Zeynep'e biraz daha yakınlaştırıp kızın başını göğsüne yasladı ve sevgiyle saçlarını okşayıp, gözyaşlarını sildi.<br />
"Ne yani, sen şimdi beni yok mu sayıyorsun?"<br />
Bunu söylerken gülümsüyordu...<br />
"Hayır, olur mu hiç, sen benim sadece ailem değil herşeyimsin... Yani kan bağım olan kişiler anlamında söylemiştim ben..."<br />
Kerem gevrek bir kahkaha attıktan sonra, -her zaman yaptığı gibi Zeynep'i biraz olsun sakinleştirebilmenin zaferiyle- "Tamam tamam şaka yapıyorum zaten" diyerek sevdiği kadının yüzünde günün ilk tebessümünü görebilmişti. Her ne kadar bu tür durumlar ilişkilerinde rutin bir hal almış olsa da, Zeynep'i gülümsetmeyi başarmanın tatlı gururunu her seferinde yaşardı genç adam...<br />
Kısa bir sessizlikten sonra ilk cümleyi Kerem kurdu:<br />
"Şu son günlerde herkesin dilinde olan akışa bırakma konusunu bir denesen diyorum, herşeyi çok kafana takıyorsun."<br />
"Anlamıyorum bu akışa nasıl bırakılıyor. Yok saymak mı, boş vermek mi, yoksa kaderciliğin moda ismi mi? Kafam çok karışık inan..."<br />
"Aslına bakarsan benim de kafam karışık bu konuda ama işe yarıyormuş. Hatta araştırmayı çok seven bir arkadaşım, benim doğuştan hayatı akışa bırakan biri olduğumu söylemişti..."<br />
Kerem bu yorumundan sonra, gürültülü bir kahkaha daha attı. Kahvesinden bir yudum aldıktan sonra fincanını telaşla tabağa bırakıvermişti. Yüzyıllardır kimselerin ulaşamadığı, dünyayı değiştirecek kadar kadim bir sırrı paylaşmak üzereymiş gibi heyecanla konuşmaya başladı...<br />
"Köpeklerden hiç korkmam. Çocukluğum mahallede sokak köpekleriyle oyunlar oynayarak geçti. Bir gün, yanlarından geçen kişinin korku kaynaklı salgıladığı bir tür kokuya duyarlı olduklarını ve bundan etkilenerek saldırabileceklerini duydum bir yerlerde. Köpekten hiç korkmayan ben, şimdi ne zaman yanlarından geçsem o kokuyu salgılama endişesi yaşar ve dikkatli olmaya çalışırım."<br />
"Bu örneğin akışa bırakmakla olan ilgisini çözemedim."<br />
"Bence var. Köpekten korkmadığım için hiçbir endişe duymadan yanlarından geçip gidiyordum. Ne zaman ki bu bilgiyi öğrendim, koku yaymaktan korkmaya başladım."<br />
"Yani fazla bilgi korku mu getirir diyorsun sen şimdi?" Zeynep bunu söylerken, biraz da alaycı denebilecek küçük bir kahkaha atmıştı.<br />
"Hayır. Buradan çıkacak sonuç bence şu: bir olayın sonucunu değiştiremeyeceksek, gereksiz yere endişe etmenin bir anlamı yok. Yayılan kokunun tehlikeli olduğu bilgisine ulaşmadan önce, "akışa bırakmak" denen şeyi doğal olarak yapıyordum. Bilgiye ulaştıktan sonra da bunu başarabilirsem bu iş oldu demektir."<br />
"Hangi iş?"<br />
"Akışa bırakma işi işte..."<br />
Zeynep, yüksek sesle gülmeye başladı. Mehmet konusu, ne ara akışa bırakma tezleri üretmeye kadar uzanmıştı. Kerem'in her zamanki rahat halleri diye düşündü. Tatlı, çocuksu halleriyle bu esmer yakışıklısı adam, sevdiği kadını sıkıntılı halden çıkarıp gülen bir kadına dönüştürmeyi başarmıştı yine. Şefkatle baktı Kerem'e. Nasıl da heyecanla anlatıyordu yeni keşfini(!)...<br />
"Ne gülüyorsun, bence çok mantıklı. Farkında olursak, ihtiyaç duyduğumuz anda akışa bırakma işini otomatiğe bağlarız, ne dersin?"<br />
Cümlesini bitirirken, hınzır gülücüğüne tatlı bir göz kırpması eşlik etmişti.<br />
Zeynep, sevgiyle eğilip Kerem'i yanağından öyle bir öpmüştü ki, yan masalardaki insanların dikkatini üstlerine çekmişlerdi...<br />
Derin bir nefes alan Kerem ciddi duruşuna geri dönmüş, bu konuda birkaç okul bitirmiş bir tavırla konuşmasını sürdürmüştü:<br />
"Bir tohumu düşün. Akışa bırakmak dışında büyümek için elinden ne gelir ki?"<br />
"Biz bitki değiliz ama..."<br />
"Olsun. En azından onlardan ilham alabiliriz öyle değil mi?"<br />
"Nasıl, anlayamadım?"<br />
"Düşünsene, tohum toprakla buluştuğu anda artık büyüme süreci başlar. Kuraklık, sel, afet ya da verimsiz toprak gibi endişesi olmaz. Sahip olduğu olanaklar neyse o kadar büyür."<br />
"Bunun adı kader değil mi Kerem?"<br />
"Peki kader dediğimiz şey, elimizdekilerle en iyisini yapmak değil mi?.. Bize belli kelimelerin verildiğini ve bu kelimeleri asla değiştirmeden bir kompozisyon yazmamız istendiğini düşün. Bu kelimeler mutlaka cümle içinde geçecek ama yazının iyi ya da kötü olması, bozuk ya da düzgün, güzel ya da çirkin, hatta içi boş ya da dolu olması bize bağlı olacak. Kader gibi... Bize verilen ve değiştiremeyeceğimiz şeyler için gereksiz yere endişe barındırmak yerine, bu kelimelerle en güzel yazıyı yazmaya, yani en güzel hayatı yaşamaya çalışmalıyız. Bence bu örnek hem kaderi hem de akışa bırakmayı anlatıyor. Bana verilen kelimeleri beğenmedim deyip kenara çekilip küsebiliriz yada elimizdekilerle en iyisini yapmaya çalışırız."<br />
"Yahu konu ne zaman kardeşimden buralara kadar geldi?"<br />
"Kardeşin, senin hayatındaki değiştiremeyeceğin kelimen. Onun yaşadıklarını kontrol etmeye çalışmak yerine, onun kendi kelimeleriyle yazdığı yazıya saygı duymak. Bu şekilde akışa bırakmış ve kendini üzmemiş olursun. Sırf akışa bıraktığımız için beklemediğimiz şekilde güzel sonuçlanan kaç olay oldu hayatımızda hatırlasana..."<br />
Genç kadın susuyordu. Belli ki kafasında çokça soru işareti birikmişti.<br />
Kerem konuşmaya devam ederek, "gel seninle bir anlaşma yapalım" dedi.<br />
"Endişeli ve değiştiremeyeceğimiz bir konunun içindeysek, bu işi akışa bırakmalıyız. Bunu kendimize hatırlatmak istediğimizde de, "Bir akışa bırakıp çıkacaktım" diyelim ne dersin?..."<br />
Sözlerinin peşi sıra kopardığı gürültülü kahkahanın ardından, sevdiği kadına sarıldı.<br />
"Haydi sıkma canını artık. Mehmet için, bir akışa bırakıp çık. O da, sen de rahatlayın bir tanem..."<br />
Genç kadın, kafası karışmış bile olsa yükünün hafiflediğini hissetti.<br />
Sevgiyle Kerem'e baktı...<br />
"Bir akışa bırakıp çıktım" canım dedi...<br />
Gülümsedi...<br />
<div><br />
</div>Heyyfihttp://www.blogger.com/profile/00475109870861120678noreply@blogger.com7tag:blogger.com,1999:blog-1085541571775391754.post-40027952673185985152015-06-19T22:39:00.001+03:002015-06-19T22:39:34.423+03:00BEN GÜZELİM...<div>Sabah olmuş, ılık baharın kışkırtıcı havası tüm vücudunu sarmalamıştı. Bugün kendinde bir başkalık hissediyor ama ne olduğunu çözemiyordu. Aniden yanında beliren muhteşem güzelliğe kayıtsız kalamamış, farkında olmadan hışırtılı bir çığlık atmıştı. Bu, hergün gördüğü ve pek beğendiği komşusuydu. Ama bugün bambaşka bir güzelliği vardı. Bembeyaz çiçeklerden taç takmış bir peri kızı gibiydi. Hayranlıkla: "Bugün çok güzelsiniz, gözlerimi sizden alamadım. Bembeyaz, canlı, enerjik..." Komşusu kendinden emin, güzelliğinin farkında olduğunu açıkça belli eden bir tavırla teşekkür etti. </div><div><br></div><div>Bütün gün komşusunu düşündü. Neden kendisi de bu kadar güzel değildi sanki. Hantal bacakları, kocaman iri kolları vardı. Ne kadar çirkin olduğunu düşündükçe, küçülüp, ufacık olup, yok olmak istiyordu. Bütün bu sıkıntılı düşünceler yetmezmiş gibi, güzelliğiyle göz kamaştıran komşusu: "Bugün sizi pek solgun gördüm. Yüzünüz bembeyaz ve sağlıksız görünüyor" demez mi...</div><div><br></div><div>Artık akşam olmuş, işten çıkan insanların kalabalığı ve uğultusu caddeleri doldurmuştu. O sırada annesinin elinden tutmuş minik bir afacan iki komşunun önünde durdu. "Bu ikisi ikizler galiba, baksana birbirlerinin aynısı değil mi anne?" Çocuk saflığında gelen bu soru, iki komşunun şaşkınlıkla birbirlerine bakmalarına sebep olmuştu. Daha sabah birbirleri için yaptıkları yorumlar ne kadar da farklıydı. Nasıl olmuştu da bu minik çocuk onları ikiz sanmıştı. Çocuk annesine soru sormaya devam ediyordu. "Anneciğim, ağaçlarda da ikiz olur mu? Bu iki ağaç neden birbirinin aynısı?". "Bunlar erik ağacı yavrum, ikisi de çiçeklerini açmışlar, baksana gelin gibiler. Bu çiçekler daha sonra sulu sulu erik olacaklar. Onlar herşeyiyle aynı, çünkü aynı meyvenin ağaçları..."</div><div><br></div><div>İki komşu birbirlerine hiçbir şey söylememiş, bu küçücük çocuğun yüzlerine vuran dersiyle irkilmiş, hayatları ile ilgili yeni kararlar almışlardı... </div><div><br></div><div>Biri kendindeki, diğeri ise kendisi dışındaki güzellikleri görmeyi öğrenecekti...</div><div><br></div><div><div class="separator" style="clear: both;"><div class="separator" style="clear: both;"><div class="separator" style="clear: both;"><br></div><br></div><br></div><br></div>Heyyfihttp://www.blogger.com/profile/00475109870861120678noreply@blogger.com12tag:blogger.com,1999:blog-1085541571775391754.post-35709861418042887192015-06-01T11:38:00.001+03:002015-06-01T11:56:04.647+03:00AYICIKLI FANTAZİ...<div><span style="font-family: 'Helvetica Neue Light', HelveticaNeue-Light, helvetica, arial, sans-serif;">Kardeş gibi büyümüş iki arkadaştı onlar. Biri mutluysa diğerinin de yüreği coşar, dertlenirse kolu kanadı kalkmazdı yerinden... Sevda, genç yaşına rağmen bir kaç ömür yaşamış olgun bir kadın, Nuran ise 35 yaşında, lise yıllarının saf taşra kızı hallerini bir türlü bırakamamış iyi bir yürekti...</span></div><div><span style="font-family: 'Helvetica Neue Light', HelveticaNeue-Light, helvetica, arial, sans-serif;"><div class="separator" style="clear: both;"><div class="separator" style="clear: both;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh0LhUfom-5674WbRR3idHUW5JeqdFJAsf00mp1M9xOD5fCnxWV559fEggq2MbsRtP4arpYjpfqmTM7-xDzPi7IslPedcjd-xAeIQ-7DX0AJUPIQAe_ndRyoJpvvuuB1NsrZ1JhHSpFQjeb/s640/blogger-image--1782445652.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh0LhUfom-5674WbRR3idHUW5JeqdFJAsf00mp1M9xOD5fCnxWV559fEggq2MbsRtP4arpYjpfqmTM7-xDzPi7IslPedcjd-xAeIQ-7DX0AJUPIQAe_ndRyoJpvvuuB1NsrZ1JhHSpFQjeb/s640/blogger-image--1782445652.jpg"></a></div>O sabah Sevda'nın evinde buluşup, kreplerle, omletlerle dolu bir masa hazırlayacaklar, uzun uzun dedikodu yapıp, sevgililerini çekiştirip kahvaltı masasının öğlene kadar varan hallerinin tadını çıkaracaklardı.</div></span></div><div>Sevda yumurtaları kırarken, göz ucuyla peynir tabağını hazırlayan Nuran'a baktı. Ağzına attığı salatalık parçasını gevelerken, biraz alaycı bir tavırla; "senin sevimsiz neler yapıyor bu aralar?" dedi. </div><div>Nuran sevgilisinden bahsedildiğini anlamıştı.</div><div>"Deme öyle, sen sevmiyor olabilirsin ama ben onun için ölüyorum..."</div><div>"Aman öl bakalım. Zaten senden başka bir akılsız onu yanında tutmaz ya neyse..."</div><div>Nuran her zamanki gibi saf halleriyle, "İş için Antalya'ya gitti. Dün gece otelden aradı beni, biraz konuştuk, sonra sesi biraz bozulmuş gibi geldi, hemen kapattı telefonu"</div><div>"Bu kaba herif bozulacak birşey bulmuştur kesin. Ne konuştunuz ki?"</div><div>"Bana üzerinde ne var diye sordu"</div><div>"Ee, sen ne dedin?" </div><div>Bunu sorarken, biraz sonra fazlasıyla eğleneceğini fark etmiş, gevrek gevrek gülümsemişti Sevda.</div><div>"Ne diyeceğim, ayıcıklı pembe pazen pijamalarım var ya onları giydim dedim, sonra hemen iyi geceler canım Allah rahatlık versin deyip telefonu kapattı."</div><div>O sırada Sevda ağzındaki salatalık parçalarını etrafa fırlatarak kahkahalarla gülmeye başlamıştı,</div><div>"Kızım, sen gerçekten bu kadar saf mısın? Bu hödük seninle bir çeşit fantazi yapmaya çalışmış..."</div><div>Sevda gülmeye devam ediyordu.</div><div>"Ee, ne diyecektim ki?"</div><div>"Ne bileyim, hiç mi film izlemiyorsun. Şöyle diyebilirdin örneğin; ah sevgilim, senin resimlerinle dolu kırmızı saten, çok seksi, minicik bir gecelik var üzerimde..."</div><div>İki kız dizlerine vura vura gülüyor, bir yandan da gözlerinden gelen yaşları siliyorlardı.</div><div>Nuran o saf surat ifadesini takınıp; "Ama bu kocaman bir yalan olmazmıydı Sevda?"...</div><div>Gülme krizine girmiş olan Sevda aniden sustu. Ciddi bir şey söyleyecekmiş gibiydi;</div><div>"Sadece saten gecelik kısmı yalan olacaktı..."</div><div>Kafasına aldığı zeytin darbesiyle gülüyor, bir yandan da mırıldanıyordu; "Ayılı pijama ha..."</div><div><br></div>Heyyfihttp://www.blogger.com/profile/00475109870861120678noreply@blogger.com10tag:blogger.com,1999:blog-1085541571775391754.post-36762017581870204062015-02-19T20:58:00.001+02:002015-02-19T20:58:39.561+02:00BİR TUTAM SOHBET...Gece yağan yağmura inat, güneş davetsiz bir misafir gibi belirmiş ve sabahı ısıtmaya başlamıştı. <br />Genç kadın sırt çantasını, kitabını ve çok sevdiği küçük termosunu yanına alarak dışarıya çıktı. Tek bir planı vardı; Plansızca bir gün geçirmek...<br />Yürümeye başladı. Gördüğü kitapçıya kayıtsız kalamamış, kendini içeride bulmuştu. Birkaç kitap aldı ve yürümeye devam etti. Giderek artan kalabalıktan ve satıcıların seslerinden semt pazarı yakınlarında olduğunu farketti. Yorulmuştu. Pazar yerinin hemen yanındaki banklardan birine oturdu. Yaşlı bir kadın ve orta yaşlarda bir erkek konuşuyorlardı. Belli ki küçük bir pazar alışverişi molasında, bankta yapılan kısa zamanlı bir komşuluktu bu...Gözleriyle bank sakinlerini selamlayarak en uca oturdu. Niyeti, bu sohbete katılmak yerine, yanında getirdiği çayından içerek yeni aldığı kitaplara göz atmaktı. Çayını doldurdu, kitabın ilk sayfasını açtı. O sırada pazar alışverişini yapmış başka bir çift de bu gruba katılmıştı. Kendi aralarında konuşuyorlardı. Genç kadın dikkatini kitaba veremez olmuştu. Çünkü şivesinden Karadenizli olduğu açıkça belli olan yaşlı kadın, konuşmaya katılmayarak kitap okuyan bu sırt çantalı kadını sohbete dahil etmeyi kafasına koymuş ve göz hapsine almıştı. Genç kadın, sadece kitabına bakıyor görünse de, durumun farkındaydı.<br /><br />Karşı bankta oturan adama nereli olduğunu sordu yaşlı kadın. Aldığı cevaptan sonra yüzünde beliren ifadeyle, hayli memnuniyetsiz görünüyordu.<br />"Belki kızacaksın bana ama, hiç sevmem senin memleketinin insanlarını. Gerçi kızarsan da çok umurumda olmaz..."<br />Adam karşılık vermedi. Zaten, bu görmüş geçirmiş olduğu belli olan ve sözünü esirgemeyen kadına karşılık vermek çok da kolay değildi.<br />Gruba en son katılan karı kocadan, erkek olanı sordu bu kez...<br />"Siz nerelisiniz teyzeciğim?"<br />"Rizeliyim oğlum..."<br />"Rize'nin neresinden teyze?" <br />"Ne yapacaksın oğlum neresinden olduğumu, Rizeliyim işte! Nüfusuna mı geçireceksin beni?" Peşinden gülüşmeler geldi. Bu kadına, ne kadar huysuz olsa da kızılmıyordu.<br />"Kızım sen nerelisin? Bırak şimdi kitabı, evinde okursun. Hadi katıl bize..."<br />Genç kadın, bir süredir dikkatini çeken bu kadına gülümseyerek ve kitabını kapatarak karşılık verdi.<br />"Ben de Karadenizliyim teyze" dedi gülümseyerek. Sonra tekrar kitabına çevirdi kafasını. Amacı bu sohbeti noktalayıp, çayını içerek kitabını okumaktı.<br />O sırada, hareketli bir türkü melodisiyle çalan telefona kimse kayıtsız kalamadı. Hepsinin yüzünde hoş bir gülümseme belirmişti. Kıvrak nağmelerle çalan telefon yaşlı kadına aitti... Genç kadın içinden, "Bazı insanların sadece bedeni yaşlanıyor galiba, ruhları çok geriden geliyor..." diye geçirdi.<br />Yaşlı kadın yüksek sesle konuşmaya başladı, "Tamam tamam, ben şimdi gidiyorum eve. Hemen bir çay demlerim, siz gelene kadar iyice demini almış olur."<br />Bu sıcacık çay daveti genç kadının içini ısıtmıştı. Artık dikkati okumaya çalıştığı kitabında değil, yaşlı kadına gelecek olan misafirlerin kim olduğuna yönelmişti. Bu anlamsız merakın sebebi, belki de biraz sonra bu civarlardaki bir evde gerçekleşecek olan, taze demlenmiş çay eşliğindeki sohbeti hayalinde canlandırmak isteğiydi.<br />"Misafirin geliyor galiba teyze?" dedi genç kadın.<br />"Eski komşumla kızı geliyor. Giderim şimdi, bir çay demlerim. Pazardan yumurta da almıştım, tereyağında pişiririm. Peynir, zeytin de koydum mu sofraya yeter işte. Beğenen beğenir, beğenmezlerse de umurumda bile olmaz!"<br />Yaşlı kadının bu halleri genç kadını neşeyle gülümsetti.<br />Yaşlı kadın ayağa kalktı, pazar poşetlerini saplarından kavradı ve eve gidip çayı demlemek üzere ayrılmaya meyillendi. Sonra poşetlerden birini gözleriyle işaret ederek "bak," dedi " 2 kilo limon aldım..."<br />"Ne yapacaksın teyze o kadar limonu?"<br />"Ben çok hastayım aslında kızım, bakma böyle göründüğüme."<br />Genç kadın birden içinde büyük bir sıkıntı hissetti. Demek ki, bu huysuz ve tatlı kadın hastaydı. Çok acıklı bu ses tonundan anladığı kadarıyla, ciddi bir hastalık olmalı diye düşündü.<br />"Neyin var teyzeciğim?"<br />"Tansiyon hastasıyım kızım, her sabah limon sıkıp içiyorum."<br />"Haa, anladım," dedi genç kadın "aman daha önemli bir şey olmasın da..."<br />İlk kez görüp, bir kaç cümlelik sohbet ettiği bu kadın için biraz daha rahatlamıştı içi. Hastalığını çok ciddi bulmadığı için de, içinden içinden gülümsedi.<br /><br />Banktaki kısa arkadaşlıklar bitmişti ama huzurunu bırakmıştı geride.<br />Genç kadın çantasını topladı. Karşı kaldırımdaki çiçekçiyi gördü. En sevdiği çiçekleri sıralanmış görünce, içindeki huzur duygusu mutlulukla birleşmişti.<br />"Bana da bir demet nergis verir misiniz?" dedi genç kadın, mutluluğunu etrafındakilere de bulaştırmak istercesine...<br />Eve gidip çay demlemeye karar vermişti. Nergislerini vazosuna koyacak, taze demlenmiş çay eşliğinde yeni kitaplarını okumaya başlayacaktı. Yaşlı kadını ve misafirlerini düşündü. Biraz sonra tereyağ ve yumurta kokusu, taze demli çayın buharına karışacaktı. Yaşlı kadın, kurduğu cümlelerin birçoğunu "umurumda bile olmaz..."la bitirecek, sonra ertesi sabah limon suyunu içecekti... <br /><br /><center><a href='http://photo.blogpressapp.com/show_photo.php?p=15/02/19/301.jpg'><img src='http://photo.blogpressapp.com/photos/15/02/19/s_301.jpg' border='0' width='240' height='240' style='margin:5px'></a></center><br />Mutlulukla gülümsedi genç kadın... Nergislerini koklayarak aldığı derin bir nefesi hücrelerinin her birine gönderdi...<br />Sonra gününü huzurla dolduran bu bir tutam sohbete ve bir demet nergise teşekkür etti...<br /><br /><br />- Posted using BlogPress from my iPad<br />Heyyfihttp://www.blogger.com/profile/00475109870861120678noreply@blogger.com26tag:blogger.com,1999:blog-1085541571775391754.post-64288345827340322252014-10-17T13:57:00.001+03:002014-10-17T13:57:03.439+03:00MUCİZE-2Sekreter çayları sehpanın üzerine bırakıp odayı terk edene dek geçen sürede, kadın hiç sesini çıkarmamıştı. Belli ki konuştuklarını sadece benimle paylaşmak istiyordu. Kısa süre için bile olsa, dinleyici olarak başka birini istemediği açıkça belliydi. <br />Sekreter odadan çıktıktan hemen sonra konuşmasına devam etti: <br />"Yıllardır çok istememize rağmen çocuğumuz olmuyor. Eşim için bu durum büyük bir problem olmasa da, benim için hayat amacı... Yaşam sebebi...<br />Bir yakınım sizden bahsetti, çok kadına yardım ettiğinizi, dertlerine deva olduğunuzu söyledi. Şimdi size yalvarıyorum. Anne olmam için ne gerekiyorsa yapmaya hazırım. Her türlü ilacı, tedaviyi uygulayabilirsiniz bana. Yeter ki, bir evlat sahibi olmam için yardım edin..."<br />Telefona uzandım, sekretere kadını muayene için hazırlamasını söyledim.<br />Çok detaylı bir kontrolden sonra bazı hormon testleri yaptırmasını söyleyip kadını gönderdim. Muayeneden sonra, kadının anne olabilmesi için şansımızın çok da fazla olmadığının farkındaydım. Herşey hormon testlerinin sonucunda belli olacaktı. <br />...<br />Bir hafta sonra kadın tekrar geldi. Elindeki kağıtları, elleri titreyerek bana uzattı. Gözlerimin içine yalvararak bakıyordu adeta. Sonuçlara göz attığımda, durumun, karşımda heyecandan titreyerek oturan kadın için hiç de parlak olmadığı kesinleşmişti. İçimden bir ses, şimdi sırası değil diyordu. Belli ki, bu kadın vereceğim habere hazır değildi. Aslında mesleğime adım attığımdan beridir, benzer vakalarla karşılaşıyordum. Bu kadını bu kadar özel kılan şey neydi diye düşündüm. Diğerleri gibi değildi. Bakışları, gözlerimden kalbime doğru çakan bir şimşekti sanki. Çok yoksul olduğu her halinden belli olan bu kadın için çok üzülmüştüm. Ona dedim ki: " Bakın, elimden gelen ne varsa sizin için kullanacağımdan emin olmanızı isterim. Şimdi size bazı ilaçlar yazıyorum. Tedavi sürecimiz başladı. Dilerim herşey yolunda gider. Sonucu bize zaman gösterecek."<br />Günlerce tedavi için heyecanla geldi, gitti kadın. Sonunu bildiğim bu tedaviden ücret de almıyordum.<br /><br /><br /><center><a href='http://photo.blogpressapp.com/show_photo.php?p=14/10/17/118.jpg'><img src='http://photo.blogpressapp.com/photos/14/10/17/s_118.jpg' border='0' width='400' height='376' style='margin:5px'></a></center><br />Yıllarca, büyük bir inançla tedaviye devam etmek istedi. Zaman zaman kendisini olumsuz sonuca hazırlamak için meyillendimse de, hemen beni bir şekilde susturuyor ve konuyu değiştiriyordu. Belli ki, duymak istemiyordu. Belki de, bu kadını hayata bağlayan tek şeydi bu yoldaki serüveni.<br />Sustum. Yıllarca, sonunu ikimizin de bildiği bir oyunun parçası olduk. <br />Bir gün, yurtdışında yaşayan bir meslektaşımın Türkiye'ye geldiğini duydum. Telefon ederek bu özel durumu kendisine anlattım. Bir de onun muayene etmesini rica ettim.<br />...<br />Odamdaki telefon çaldı. Açtım. Sekreterim doktor arkadaşımın aradığını söyledi. Sesim titreyerek, "bağla" dedim. Muayene sonucunu bildiren telefon olduğunun çok iyi farkındaydım.<br />Telefonun ucundaki tok ve gür sesi duyduğumda, ben de en az bu ısrarcı kadın kadar heyecanlandığımı fark ettim. Aslında arkadaşımın söyleyeceklerini az çok tahmin ediyordum. Buna rağmen hissettiğim bu heyecan duygusuna bir anlam veremiyordum. Yoksa ben bile inanıyor muydum bu kadının günün birinde anne olabileceğine...<br />"Ekrem, bu kadının anne olması tıbben imkansız görünüyor. Ama bunu kendisine söyleyecek olursan, emin ol ki, kadıncağızın hayatını elinden almış olursun. Bence, bir psikologdan yardım almalı ve durum ancak bundan sonra açıklanmalı."<br />Hemen kadını bir psikolog arkadaşıma yönlendirdim. Kendisinden, kadınla konuştuktan sonra hemen bana haber vermesini rica ettim.<br />Gerekli randevular ayarlanmış, kadın psikolog arkadaşımla görüşmüştü. <br />... <br />"Ekrem, bu çok özel bir durum. Kadın bir gün anne olacağına o kadar inanıyor ki, yaşama sebebi sadece bu. Bence sen tedaviye devam ettiğini söyleyerek kendisine zararsız vitamin hapları ver. Bir gün kendi kendine kabul edebilir bu durumu..."<br />Yıllarca kadına, tedavi adı altında vitaminler vermeye başladım. Hiç bir şey için de ücret almıyordum. Zamanla ikimiz çok yakın iki arkadaş olmuştuk.<br />Yıllar hızla geçiyordu. Artık kadının menapoz dönemine girme vakti de aynı hızla yaklaşıyordu. <br />Yine sabah rutinleriyle dolu güne başlamıştım. İlk hastamın gelmesine biraz daha zaman vardı. Odamdaki telefon çaldı. Arayan sekreterimdi. Kadının geldiğini ama bugün randevusu olmadığını söyledi. Görüşebileceğimi söyledim. Kapıda karşılayıp, oturmasını söyledim. Heyecandan dizleri titriyordu.<br />"Ekrem bey, ben hamileyim galiba, iki aydır adet görmüyorum."<br />Beynimde şimşekler çakmaya başlamıştı. Demek ki, yıllardır o korktuğum gün gelip çatmıştı. Belli ki artık menapoz dönemine giriyordu. Ama hala nasıl olur da hamile olduğunu düşünebilirdi bu kadın. İçimi büyük bir sıkıntı kapladı. Bu durumu bu kadına ben nasıl söylerdim.<br />"İçeriye geç de bir bakalım" dedim.<br />Ben de hazırlanıp, muayeneye odasına girdim. Kısa bir kontrolden sonra, belki de hayatımın en tuhaf şoklarından birini yaşadım. Evet oradaydı. Orada bir bebek vardı. Alnımdan hızla akmaya başlayan tere, gözümden akan yaşlar eşlik ediyordu. Hemen kendimi toparlamak üzere, kadına birşey söylemeden odama geçtim ve kendimi koltuğuma bıraktım. Nasıl olabilirdi bu. Tüm vücudum titriyor, dizlerim artık beni taşımıyordu. Bu bir mucizeydi...<br />İşte bu mucize, şu günlerde askerliğini yapıyor kızım...<br />...<br />Doktorundan bu hikayeyi dinlerken genç kadın soluk bile almamıştı. Sadece gözlerinden sicim gibi dökülen yaşları silecek kadar hareket ediyordu.<br />"Peki ben yeterince istemediğim için mi anne olamadım Ekrem bey?.. Neden benim için de bir mucize olmadı? Ben neyi eksik yaptım?"<br />Bunları söylerken artık hıçkırıklarla ağlıyordu.<br />Ekrem bey, ayağa kalkıp, genç hastasının yanına gitti. Bir baba şefkatiyle elini tuttu genç kadının.<br />"Senin mucizen de, anne olmamandır belki de kızım..."<br />...<br />Genç kadın, bu güzel yürekli doktora sarılıp teşekkür etti...<br />Yıllar sonra mucizelerin, ancak onlara inanan kişilere kendini gösterdiğine inanacak ve hayatı mucizelerle dolacaktı...<br />Bu hayat dersi hep başucunda olacaktı...<br /><br />- Posted using BlogPress from my iPad<br />Heyyfihttp://www.blogger.com/profile/00475109870861120678noreply@blogger.com18tag:blogger.com,1999:blog-1085541571775391754.post-65760431724979494142014-09-24T10:33:00.001+03:002014-09-24T10:33:12.207+03:00O GELDİ...Uzun zamandır yazmadığımın, çok severek takip ettiğim blogları ziyaret edemediğimin farkındayım. <br />Çünkü şu sıralar dünyanın en tatlı telaşını yaşıyorum...<br />Yıllardır özlemini çektiğim, çok uzaklardan bana bakan parlak bir yıldız olduğuna inandığım bebeğim artık kollarımda...<br />Anne olma umutlarımın bittiği bir gün, "Hiç Doğmayacak Yavruma" diye başlayan bir mektup yazmıştım O'nun için... Bu mektup kızıma olan özlemimin en büyük çığlığıydı belki de...<br />Beni duydu ve geldi...<br /><br /><center><a href='http://photo.blogpressapp.com/show_photo.php?p=14/09/24/14.jpg'><img src='http://photo.blogpressapp.com/photos/14/09/24/s_14.jpg' border='0' width='400' height='300' style='margin:5px'></a></center><br />Hiç doğmayacağına inandığım, ama bana mucizelerle gelen kızıma çağrı olan bu mektup "İmza:Ben" kitabında da yer aldı...<br />Artık eskisi kadar sık olmayacaksa da buralardayım. Yüreğimin seçtiklerini kalemim yazacak tekrar...<br /><br />En son, 3 şubatta yayınladığım Mucize-1 yazısının devamını birkaç gün içinde yayınlamış olmayı umuyorum...<br /><br />Sevgilerimle...<br />- Posted using BlogPress from my iPad<br />Heyyfihttp://www.blogger.com/profile/00475109870861120678noreply@blogger.com52tag:blogger.com,1999:blog-1085541571775391754.post-11365040857339757262014-04-09T12:20:00.001+03:002014-04-09T12:20:45.957+03:00İMZA:BENKadın kitapları üçlemesinin sonuncusu olan <b><i>İmza: Ben</i></b> için bir mektup göndermem gerekiyordu. "İstediğiniz birine yazın" diyordu gelen duyuruda. Sevdiğiniz, kızdığınız birine ya da kendinize...<br />O an karar verdim. Benim için en özel varlıklardan biri için olmalıydı bu mektup...<br />Yıllarca tedavi görmüş ama anne olamamıştım. Hiç doğmayacağını düşündüğüm yavruma yazdığım mektup, gönderebileceğim en doğru mektup olacaktı...<br />O'na yazdığım mektubu bu kitabın arasına bıraktım. Kitabı eline alan herkes okusun istedim...<br />- <br />Geliri TÜRGÖK'e gidecek olan bu projede 154 kadından biri olmaktan büyük mutluluk duyuyorum. Kitap artık raflarda. Alacağınız her kitap, görme engelli dostlarımız için bir ışık olacak. Sesli kitap olarak da dinleyicileri ile buluşacak olan <b><i>İmza: Ben</i></b>, 154 kocaman yüreğin bir arada nasıl atabildiğinin göstergesidir.<br />154 kadın arasında, hepimizin tanıdığı birçok ünlü isim de var. <br />Tek yapmamız gereken, kütüphanemizde bu kitap için yer açmak olacak...<br />Bu güzel projede bizleri buluşturan Banu Özkan Tozluyurt ve Esra Aylin Akalın'a binlerce teşekkürler...<br /><br /><center><a href='http://photo.blogpressapp.com/show_photo.php?p=14/04/09/77.jpg'><img src='http://photo.blogpressapp.com/photos/14/04/09/s_77.jpg' border='0' width='400' height='280' style='margin:5px'></a></center><br /><b>KOLEKTİF KADIN MEKTUPLARI SERİSİ NOKTAYI KOYUYOR: <br /><i>İMZA: BEN</i></b><br />Kadınlara son bir söz söyleme fırsatı sunulursa…<br />Babalara yazılan mektuplardan oluşan <b><i>İmza: Kızın</i></b>'la başlayan serüven, geçen sene bu zamanlar kocalara, eski eşlere, hayali prenslere yazılan mektuplardan oluşan <b><i>İmza: Karın</i></b> ile devam etmişti. Seri, kadınların <b><i>İmza: Ben</i></b> diyerek imzaladıkları ve “son bir söz” söylemek istedikleri kişilere yazdıkları mektuplarla sona eriyor. Canan Tan, Cemre Birand, Çiçek Dilligil, Derya Baykal, Ece Vahapoğlu, Esra Harmanda, Nazlıcan Özkan, Sevinç Erbulak, Şafak Pavey, Yonca Tokbaş gibi 154 kadının geçmişleriyle, gelecekleriyle, kendileriyle, sevdikleriyle, sevmedikleriyle hesaplaştıkları mektupların bir araya gelmesiyle ortaya çıkan <b><i>İmza: Ben</i></b>, kitapseverler ile buluşuyor.<br />Kitapta mektuplarına yer verilen kadınlar, serinin ilk kitabı <b><i>İmza: Kızın</i></b> derken hayatlarındaki ilk erkek olan babalarına mektuplar yazmışlardı. Yanlarında olan, olmayan veya bir kez dahi göremedikleri babalarına. Kimi teşekkür etti, kimi kırgınca “Sana ihtiyacım vardı. Neredeydin?”dedi. Kimi erkenden göçüp gidenlerin arkasından gözyaşı dökerken, bir baba gölgesi bile hissetmeyenler “Kulağıma küpe olacak bir sözünüz bile gelmiyor” diye hesap sordu.<br />Sonra kız çocukları büyüdü, hayatın içinde kadın olarak durmayı öğrendi. Bu sefer <b><i>İmza: Karın</i></b>’da sözümüz “o adama”ydı. “Ruh eşim” deyip aşkla dolu olandan “Mezarına gelip bu mektubu okuyacağım” deyip nefretini kusana kadar geniş bir yelpazede mektuplar yazıldı.<br />154 kadın, noktayı <b><i>İmza: Ben</i></b> diye imzalayarak koyuyorlar. Kime, ne diyecekleri varsa onu diyerek.<b><i>İmza: Ben</i></b>'de sevgi bulacaksınız. "<b><i>İmza: Ben</i></b>'de öfke bulacaksınız. <b><i>İmza: Ben</i></b>'de şükür, azim, korku bulacaksınız. <b><i>İmza: Ben</i></b>'de hayatın ta kendisini bulacaksınız.<br />Yazarlarının en saklı hayallerini okuyacağınız kitabın geliri, serinin diğer iki kitabı gibi yine çok güzel bir amaca hizmet için ayrılıyor. <b><i>İmza: Ben</i></b> kitabının telif geliri, görmeyenlerin dünyasında da minik de olsa bir ışık yakabilmek hedefiyle, bu yıl 10. Yılını kutlayan Türkiye Görme Özürlüler Kitaplığı’na (TÜRGÖK) bağışlanıyor. Kitabın ayrıca sesli kitap versiyonu da görme engelliler için TÜRGÖK tarafından oluşturuldu.<br />Yaşama bir kez daha kadın gözünden bakmak, yüreğinden geçenleri anlamak isterseniz <b><i>İmza: Ben</i></b> size eşsiz bir fırsat sunuyor.<br /><br /><b>TÜRGÖK HAKKINDA</b><br />Görme özürlülerin eğitimleri ile kültürel gelişimlerine ücretsiz hizmet eden, Türkiye’nin ilk ve tek görme özürlüler kitaplığı <a target="_blank" href="http://www.turgok.org">TÜRGÖK (Türkiye Görme Özürlüler Kitaplığı)</a>; yurdumuzda yaşayan görme özürlüler ile yurt dışında yaşayıp da Türkçe bilen görme özürlülerin, yazılı kaynaklara erişimini sağlamak üzere 2004 yılında İzmir’de faaliyete geçmiştir. Görmeyen kişilerin Türkçe okuryazarlık oranını arttırmak, eğitim ve kültürlerine katkıda bulabilmek ve bu amaçla yaşam kalitelerini yükseltmek amacıyla Av. Gültekin Yazgan tarafından kurulan TÜRGÖK, 5000’i aşkın görmeyen üyeye hizmet vermektedir. Kitaplık hizmeti alan görmeyenler bu vasıta ile kendi kitaplıklarını da oluşturmaktadır.<br />Üyelerine sesli ve kabartma (Braille) baskılı roman, ders kitabı, ÖSS, KPSS, SBS, açıköğretim (lise, ilköğretim) soru bankaları ve sınav testleri hazırlamaktadır. Ayrıca aylık yayın organları olan; ilköğretim 1. kademe öğrencileri için “Yavru Balarısı” (Braille Kabartma) dergisi, 2. kademe öğrencileri için “Balarısı” (Braille Kabartma) dergisi, lise öğrencileri ve yetişkinler için de sesli MP3 formatında “Arkadaş” dergisi hazırlanarak ücretsiz olarak kargo ile adreslerine gönderilmektedir.<br />Türkiye Görme Özürlüler Kitaplığı, Türkiye’nin her yerine, ayrıca İngiltere, Hollanda, Kıbrıs, Amerika, Almanya’ya ücretsiz ve iadesiz hizmet vermektedir. <br />Tüm bu hizmetler, sayıları 500’ü aşan gönüllü destekçi ve kuruluşundan itibaren destek olan sponsorlar sayesinde üretilmektedir. www.turgok.org<br /><br /><b>YAYINA HAZIRLAYANLAR:</b><br /><br />BANU ÖZKAN TOZLUYURT <br />39 yaşında, yönetim danışmanı. <b>BT Danışmanlık</b> adlı şirketin sahibi. Yönetim, iletişim, kişisel gelişim konularında eğitimler verip danışmanlık yapıyor. Yaşam koçluğu sertifikası sahibi yönetici/kişisel koçluk yapmakta. Yazmayı, okumayı çok seviyor. <b>Hayat Çocukla Güzel, İmza Kızın, İmza Karın</b> adlı yayınlanmış kitapları mevcut. Gezi, kişisel gelişim, gündeme ait yazılarını <a target="_blank" href="http://www.banunundunyasi.com">www.banunundunyasi.com</a>'da okurlarıyla paylaşıyor.<br /><br />ESRA AYLİN AKALIN <br />39 yaşında, <b>Zürafa</b> isminde bir anaokulunun kurucu ortağı. Aynı zamanda <b>Okus Pokus</b> adlı freelance metin yazarlığı şirketinde, web siteleri, bloglar, dergiler, kataloglar.. aklınıza gelen her türlü mecra için metin içeriği sağlıyor. Yazmayı, okumayı, gülmeyi, çocukları çok seviyor. <b>İmza: Kızın</b> ile başlayan bu serüvenin fikir annelerinden. <a target="_blank" href="http://kakarakikiri.wordpress.com">kakarakikiri.wordpress.com</a> blogunda mizah ağırlıklı yazılarını okurlarıyla paylaşıyor.<br /><br />Ayrıntılı bilgi için:<br />Banu Özkan Tozluyurt<br />banuduru@gmail.com / banu@banutozluyurt.com<br />Twitter: <a target="_blank" href="https://twitter.com/imzabenkitabi">twitter.com/imzabenkitabi</a><br /><br />- Posted using BlogPress from my iPad<br />Heyyfihttp://www.blogger.com/profile/00475109870861120678noreply@blogger.com16tag:blogger.com,1999:blog-1085541571775391754.post-57640530694221727072014-02-26T09:01:00.001+02:002014-02-26T09:01:12.720+02:00ACI KAYBIMIZ...<br />23 yaşındaki yeğenimi trafik kazasında kaybettik. Acımız büyük...<br />Merak edip mesaj atan arkadaşlarıma çok teşekkür ederim...<br /><br />- Posted using BlogPress from my iPad<br />Heyyfihttp://www.blogger.com/profile/00475109870861120678noreply@blogger.com42tag:blogger.com,1999:blog-1085541571775391754.post-74287439318175440012014-02-03T21:26:00.001+02:002014-02-03T21:26:34.363+02:00MUCİZE-1Adam, karısının isteksiz ve yavaş hareketlerle hazırlandığını fark ettiğinde, sesindeki en yumuşak ve sevgi dolu tonu kullanarak, endişesini dile getirdi. <br />- Acele et canım, randevumuza geç kalmayalım.<br />Genç kadının ağlamaktan kızarmış ve kızgın bakan gözleri, kocasına doğru yöneldi.<br />- Geç kalmak umurumda bile değil, istiyorsan sen kendin git. Hem doktorun ne söylediği artık beni ilgilendirmiyor.<br />Adam şefkatle karısının gözlerine baktı. Güçlü elleriyle, sanki dünyanın en değerli hazinesini tutuyormuş gibi karısının yüzünü kavradı.<br />- Neler hissettiğini belki hiç bir zaman tam olarak anlayamayacağım, ne kadar acı çektiğini, yüreğinin ne kadar yorulduğunu... Ama bu randevuya gitmeliyiz. Bu kontrol sağlığın için çok önemli.<br />- Artık kabul edelim, benim çocuğum olmuyor ve hiç bir zaman da olmayacak. Artık başka bir tedavi istemiyorum. Artık o iğneleri vücuduma batırmak istemiyorum...<br />- Senin istemediğin hiçbir şeyi yapmayacağız canım. Çocuğumuzun olmaması da ayrıca dünyanın sonu değil. Benim için sadece sen önemlisin. Şimdi gidelim ve doktorun bize söyleyeceklerini öğrenelim. Sonra sinemaya gideriz ne dersin?<br />Eğilip karısının gözyaşlarını sildi adam. Kadın biraz daha rahatlamış gibi görünse de, yüreğinin tam orta yerine yerleşen kocaman bir boşluk hissinin hep onunla yaşayacağını biliyordu. <br />Doktorun odasına girdiklerinde, sonu yine hayal kırıklığıyla biten tedavi boyunca gördükleri o babacan bakışlarla tekrar karşılaşmışlardı. <br />- Gel bakalım güzel kızım, otur şöyle, biraz konuşalım...<br />- Konuşacak pek birşey yok aslında Ekrem bey, durum ortada. Sanırım artık kabul etmem gerek, ben o şanslı kadınlardan değilim. <br />Kadının gözleri tekrar dolmuştu. Sesinde kime yönlendireceğini bilemediği bir kızgınlık vardı. <br /><br /><center><a href='http://photo.blogpressapp.com/show_photo.php?p=14/02/03/938.jpg'><img src='http://photo.blogpressapp.com/photos/14/02/03/s_938.jpg' border='0' width='300' height='232' style='margin:5px'></a></center><br />Doktor uzun uzun bilimsel gerçeklerden, uygulanabilecek tedavi çeşitlerinden, anne olmak için umudunu yitirmemesinden bahsediyordu. Adam anlamaya çalışarak dinliyor olsa da, kadın söylenen hiçbir şeyi duymuyordu bile. Sadece çok kızgındı. Kime, neden kızdığını bilmiyor ama sıktığı dişlerini farkettiğinde duygularını daha net anlayabiliyordu.<br />Doktor ayağa kalkıp, odada yürümeye başladığında genç kadının dikkatini çekebilmişti. Gülümseyerek yanına geldi. Elini şefkatle omuzuna koyarak, o çok önemli soruyu sordu.<br />- Mucizelere inanır mısın kızım?<br />- 6 kez tedavi olup sonuç alamamış birine mi soruyorsunuz bu soruyu. <br />- Bak kızım, çok uzun yıllardır bu mesleği yapıyorum ve o kadar çok mucizeye tanık oldum ki, inanamazsın. Sana şimdi, genç bir doktor olduğum yıllarda başıma gelen bir olayı anlatacağım. O günden sonra, hayatta her şeyin mümkün olabileceğine inandım. Bu durum, yaptığım mesleği daha da heyecanlı kılıyor, inan bana... Hayatta bazı şeyleri anlayabilmemiz çok zordur. Bazen, tanık olduğumuz şeylerin mucize olduğunu anlayabiliriz. Bazen de mucizeler gerçekleşirken, biz henüz fark etmemiş olabiliriz. Bu durum, mucizenin gerçekleşmediği değil, fark edilmediği anlamına gelir.<br />Yaşlı doktor sevgi dolu gülümsedi.<br />- Biraz karışık oldu sanırım. En iyisi, en başından anlatmak...<br /><br />"<i>Uzun yıllar önceydi. 13 yıllık doktordum. Sıradan bir sabaha ve sıradan iş gününe uyandığımı düşünüyordum. Muayenehaneme gittim. Her zamanki gibi beyaz önlüğümü giydim, günlük randevu programını gözden geçirdim. Sekreterimin her gün, ben geldikten 10 dakika sonra getirdiği taze demlenmiş çayımı içmeye başladım. Bu sıradan iş gününü, sıradışı yapacak hastam kapıda belirmişti. Meslek hayatımda da, yaşamımda da hiç unutamayacağım ve bana çok şey öğretecek olan günler başlıyordu. Ben sadece farkında değildim. Kadını içeri buyur ettim. Masamın karşısında duran sandalyeye oturdu. O kadar ürkek ve korkan gözlerle bana bakıyordu ki, öncelikle onu sakinleştirmem gerek diye düşündüm. Sormam gereken rutin soruları, yakın bir arkadaşımla konuşuyormuşcasına yöneltmeye başladım. Giderek daha da rahatladığını fark ettim.<br />Zayıflıktan çökmüş esmer yüzünün büyük bir bölümünü kaplayan simsiyah kocaman gözleriyle bana bakıyordu. Üzerindeki kahverengi çiçek desenli entarisi, çok kullanılmaktan belli ki yıpranmış ve rengi solmuştu. Bu karanlık gözlerde yine de görebildiğim zayıf ışık, bana sanki bir kurtarıcıymışım gibi bakıyor olmasından kaynaklanıyordu.<br />Hayatımın en önemli derslerinden birini verecek olan bu kadının iri gözlerinde gördüklerim beni, yaşamak üzere olduğum olaylardan sonra, mucizelere inandıracaktı. Anlatmaya başladı. En ince detaylarına kadar anlattı yaşadıklarını. Her şeyi en iyi şekilde anlamamı istiyordu. Anlaşılmak istiyordu. Yardım istiyordu. Randevusuna neden yalnız geldiğini düşündüm ama bu merakımdan kadına bahsetmedim. Sekretere iki çay getirmesini söyledim...</i>"<br /><br />Devam edecek...<br />- Posted using BlogPress from my iPad<br />Heyyfihttp://www.blogger.com/profile/00475109870861120678noreply@blogger.com49tag:blogger.com,1999:blog-1085541571775391754.post-80732663243565926732014-01-19T11:23:00.001+02:002014-01-24T18:39:02.627+02:00ÖYLE GİBİ...<br />Funda, çalan telefonun ekranında gördüğü isimle çok heyecanlanmıştı.<br />Arayan çocukluk arkadaşı Sevda'ydı.<br />Hafta sonu için İstanbul'a geleceğini, yıllardır uzak kaldığı diğer arkadaşlarını da görmek istediğini söylemişti.<br />Funda ulaşabildiği diğerlerine de haber vermiş, güzel bir akşam yemeği organize etmişti.<br /><br />Akşam, saat 19:30'u gösterirken eski arkadaşlar toplanmaya başlamıştı.<br />Herkes, hayatlarındaki değişimlerden, gençlik yıllarına olan özlemden, birlikte geçirilen güzel günlerden, unutamadıkları gençlik aşklarından bahsediyordu...<br /><br />Artık yemeğin ortalarına gelinmiş ve sohbet iyice koyulaşmışken, yanlarına gülerek yaklaşan esmer erkek hepsinin yüzünde kocaman bir şaşkınlık ve mutluluk yaratmıştı.<br />Gelen Timur'du...<br />Özlemle kucaklaşmanın ardından, yıllar önceki günlerden birini yaşıyormuş gibi çocukluk yıllarına geri dönmüşlerdi.<br /><br />Bir an beliren sessizlikten yararlanan Timur'un ağzından çıkan sözler, grupta anlık bir şok etkisi yarattı.<br />Timur, Sevda'ya olan ve yıllardır yok olmayan aşkını itiraf ediyordu. Herkes gibi Sevda da olan biteni anlamaya çalışıyordu.<br />Sevda ne diyeceğini bilemeden yanındaki diğer arkadaşlarına baktı. Gördüğü tek şey, kendisi gibi şaşkınlık içinde bakan gözlerdi.<br />Sessizlik büyüdü, kimse tek kelime bile edemiyor, bu sancılı suskunluğu birinin bozması için çaresizlik içinde bekliyordu.<br />İçlerinden bazıları, Timur'un yüzüne bakmaya cesaret etmişti. Bu genç adamın, yüreğinde yıllarca biriktirdiği aşkı bir çırpıda paylaşmış olmasının ardından neler hissettiğini anlamaya çalışıyorlardı...<br />Timur'un gözlerinde hiçbir pişmanlık işareti yoktu... Hatta, kolay kolay herkesin cesaret edemeyeceği bir eylemi yapabilmiş olmasının arkadaşları arasında yaratacağı etkiyi düşündükçe bakışları daha da güçleniyordu.<br />Aslında Timur da, Sevda'da evliydi. Zaten Timur'un da tek istediği, yıllardır içinde duran bu duyguyu sahibine iletmekti. Hepsi buydu...<br /><br /><br /><center><a href='http://photo.blogpressapp.com/show_photo.php?p=14/01/24/614.jpg'><img src='http://photo.blogpressapp.com/photos/14/01/24/s_614.jpg' border='0' width='400' height='225' style='margin:5px'></a></center><br />Herkes, sanki bir çocuğun saf aşkını ilan etmesine tanık olmuş gibi, durum üzerine espriler yapmaya başlayınca, masada beliren şaşkınlık hali yerini kahkahalara bırakmıştı. Belki de bu karışık durumdan sıyrılmanın en kolay yoluydu bu...<br />Daha ilk itirafın etkisi geçmeden, bir yenisi daha gelmişti...<br />"Senin için her yere gelebilirdim Sevda, yeter ki çağırsaydın..."<br />Hepsinin zihninde, "Timur, yıllar önce duygularını açıklasaydı neler olabilirdi?" konulu senaryolar belirmiş olmalıydı...<br />Bu sorunun cevabı hem çok kısa, hem de çok uzundu aslında...<br /><br />Yemek bitmiş, herkes evine dönmüştü. <br />Timur, çocukluk anılarına emanet etmişti yıllar sonra da olsa söyleyebildiği aşkını...<br /><br />Timur'un Sevda'ya olan aşkı, eski bir tablonun hiç solmamış renkleri gibiydi. Öylece, ilk haliyle, parlaklığıyla duruyordu. Hiç değişmeden, en saf haliyle saklamıştı duygularını... <br />Belki de, aşk böyle yaşandığında bitmiyordu. El değmeden, korunarak, ulaşamadan... <br />Herkesin hayalini kurduğu "mutlu aşk" bu muydu?<br />Sandıklarda saklanan, kimsenin bilmediği, sadece bize ait, her biri başka başka anıların sembolü olan eşyalar gibi... Üzerindeki sandık lekeli bez açılıp, içindekine uzun uzun bakıp, hatıraların soluk soluğa yaşanıp, tekrar sandığın en derin köşesine saklanan bir anı gibi... Sandık kapağı tekrar kapandığında hissedilen ve ne olduğu tam olarak tarif edilemeyen duygular gibi... Heyecandan çırpınan yüreğin, boğazdaki düğüme karışması gibi... Özlemden akan iki damlanın, bağıra bağıra ağlamak isteğiyle yarışması gibi... Gürleyerek, çakarak, toprağı dövercesine yağmak istemesi gibi...<br />Aşık olmak gibi...<br />Hiç bitmeyecekmiş gibi...<br /><br />- Posted using BlogPress from my iPad<br />Heyyfihttp://www.blogger.com/profile/00475109870861120678noreply@blogger.com27tag:blogger.com,1999:blog-1085541571775391754.post-54510139003757395962013-12-27T17:05:00.001+02:002013-12-27T17:17:56.725+02:00SADECE TEŞEKKÜR EDERİM...Günün yorgunluğuyla yollarımı ayırmak üzere mutfağa gittim, amacım mis gibi tazecik bir çay demlemekti. <br />Keyifliydim ve bu duruma, taze demlenmiş çaydan daha iyi bir eşlikçi olamaz diye düşündüm, yüzümdeki kocaman huzurla... <br />Çayın demlenmesini beklerken, mutfak masamda duran bilgisayarımın başına oturmuştum ki, duvardaki küçük askılarda duran kırmızı fincanıma gözüm takıldı. Hergün gördüğüm bu fincan, bugün beni 5 yıl öncesine davet etti... Gittim...<br />Tıpkı şimdiki gibi yeni yıla çok az günler kalmıştı. Herkesin yeni yıldan beklentilerini birbiriyle paylaştığı ve birbirleri için güzel dileklerini sıraladıkları yılın son günleriydi bunlar. <br />Sokak süslemelerini ve ışıklarını görmek için Ankara'nın en işlek caddelerinden birinde yürüyordum. Rengarenk yılbaşı süslemeleriyle dolu bir vitrinde, üzerinde sarı çiçeklerle ve zarif kadın silüetleriyle öylece bana bakan ve "eh artık içeri gir ve beni al, ne duruyorsun ki..." diyen bu fincanı gördüm. <br /><br /><center><a href='http://photo.blogpressapp.com/show_photo.php?p=13/12/27/463.jpg'><img src='http://photo.blogpressapp.com/photos/13/12/27/s_463.jpg' border='0' width='300' height='400' style='margin:5px'></a></center><br />---<br />O yıl arkadaşlarımla evimizde karşıladık yeni gelen yılı. Artık geri sayım başlamıştı. 3-2-1...<br />Herkes birbirine sarılıp öpüyor ve birbirinin yeni yılını kutluyordu. Elimde sarı çiçekli fincanım vardı. Kahvemden bir yudum aldım ve dilek dilemeye meyillendim her yıl yaptığım gibi. Bir sürü dilek sıraladım peşpeşe.<br />Sonra sevdiğim adamın yanına gittim ve sarıldım ona. Hayatımda olduğu için ne kadar şanslı olduğumu, her yılı onunla karşılamak istediğimi söyledim.<br />"Sen ne diledin yeni yıla girerken" diye sordum.<br />"Sadece sahip olduğum herşey için teşekkür ettim" dedi. <br />Cevap veremedim. Düşündüm...<br />İçindeki sıcak kahveden ısınmış olan fincanımı avuçlarımın içine aldım. Uzun uzun içindeki kahveye bakarak düşündüm. O an hissettiklerime sanki sadece bu fincan ortak olmuş gibiydi. İçimden geçenleri, benim isteğim dışında fark etmiş gibi...<br />Teşekkür etmek... Sadece teşekkür etmek... <br />Bugün, birkaç gün sonra yeni bir yıl karşılanacakken, yalnızca benimle konuşan bu sarı çiçekli fincanımı, öylece bana bakarken fark etmem çok anlamlıydı...<br />----<br /><br /><center><a href='http://photo.blogpressapp.com/show_photo.php?p=13/12/27/468.jpg'><img src='http://photo.blogpressapp.com/photos/13/12/27/s_468.jpg' border='0' width='300' height='400' style='margin:5px'></a></center><br />Bu yılın son gününü ailemle geçireceğim ve saat tam gece yarısı olduğunda, teşekkür edeceğim. Sadece teşekkür...<br />Kızdıklarım için, sevdiklerim için, güldüklerim ve ağladıklarım için, hayatıma girenlerim ve çıkanlarım için, hayal kırıklıklarım ve umutlarım için, kaybettiklerim ve kazandıklarım için...<br />Yaşadığım için, yaşanmışlıklarım için...<br />Kısacası herşey için...<br />Teşekkür ederim...<br />Sadece teşekkür ederim...<br />Teşekkürlerle dolu nice güzel yıllarınız olsun...<br />Sevgilerimle... <br />- Posted using BlogPress from my iPad<br />Heyyfihttp://www.blogger.com/profile/00475109870861120678noreply@blogger.com53tag:blogger.com,1999:blog-1085541571775391754.post-81285811726137575952013-12-02T21:12:00.001+02:002013-12-02T21:12:45.356+02:00İMZA GÜNÜMÜZDEN..."İmza:Karın" kitabının Ankara imza günü büyük bir coşku ve mutlulukla geçti. Ankaralı okurların ilgisi gerçekten müthişti.<br />Kitabı yayına hazırlayan Banu Özkan Tozluyurt ve ekibine çok teşekkür ederiz...<br /><br /><center><a href='http://photo.blogpressapp.com/show_photo.php?p=13/12/02/975.jpg'><img src='http://photo.blogpressapp.com/photos/13/12/02/s_975.jpg' border='0' width='400' height='300' style='margin:5px'></a></center><br />24 yıllık arkadaşlarım, beni yalnız bırakmadılar. Hayattaki en büyük zenginlik...<br /><br /><center><a href='http://photo.blogpressapp.com/show_photo.php?p=13/12/02/976.jpg'><img src='http://photo.blogpressapp.com/photos/13/12/02/s_976.jpg' border='0' width='400' height='300' style='margin:5px'></a></center><br /><br /><br /><center><a href='http://photo.blogpressapp.com/show_photo.php?p=13/12/02/977.jpg'><img src='http://photo.blogpressapp.com/photos/13/12/02/s_977.jpg' border='0' width='400' height='400' style='margin:5px'></a></center><br />Canım arkadaşım Elif'im, <a target="_blank" href="http://elifinterazisi.blogspot.com">Elifinterazisi</a> bloğunun yazarı. Kendi elleriyle "İmza:Karın" yazan bir kitap ayracı yapmış dantelden. Hayatımda aldığım en değerli hediyelerden biri. Ömrümün sonuna kadar, saklayacağım ve her baktıkça dotluğun büyük gücünü tekrar tekrar <br />hatırlayacağım. Ellerine sağlık, güzel yürekli becerikli terazim...<br /><br /><center><a href='http://photo.blogpressapp.com/show_photo.php?p=13/12/02/978.jpg'><img src='http://photo.blogpressapp.com/photos/13/12/02/s_978.jpg' border='0' width='400' height='267' style='margin:5px'></a></center><br />Muhteşem ropörtajlara imza atan, çok başarılı blog yazarı arkadaşım <a target="_blank" href="http://mavianne.blogspot.com">Maviannem</a>... Her haliyle, her tavrıyla ışık saçıyordu yine... <br /><br /><center><a href='http://photo.blogpressapp.com/show_photo.php?p=13/12/02/979.jpg'><img src='http://photo.blogpressapp.com/photos/13/12/02/s_979.jpg' border='0' width='400' height='267' style='margin:5px'></a></center><br />İlkim Karaca, Şengül Hablemitoğlu ve bu projenin mimarı Banu Özkan Tozluyurt. Banu hanım aynı zamanda <a target="_blank" href="http://banunundunyasi.com">banunundünyası</a> adlı bloğun yazarı. Yolum kendisiyle kesiştiği için çok mutluyum...<br />Bu kadar başarılı kadınla birarada olunca, çok iyi hissettim kendimi...<br /><br /><center><a href='http://photo.blogpressapp.com/show_photo.php?p=13/12/02/980.jpg'><img src='http://photo.blogpressapp.com/photos/13/12/02/s_980.jpg' border='0' width='400' height='300' style='margin:5px'></a></center><br />Yazarlardan Filiz Paşaoğlu ile tanışmak çok heyecan vericiydi. Ve <a target="_blank" href="http://bulbulunyeri.blogspot.com">Bülbülünyeri</a> adlı bloğun yazarı canım arkadaşım Birgül'cüğüm. Yanımda olduğun için tekrar teşekkür ederim canım...<br /><br /><center><a href='http://photo.blogpressapp.com/show_photo.php?p=13/12/02/981.jpg'><img src='http://photo.blogpressapp.com/photos/13/12/02/s_981.jpg' border='0' width='267' height='400' style='margin:5px'></a></center><br />Diğer blog yazarı arkadaşlarım ve "İmza:Karın" yazarlarından sevgili Bahar ile de tanışma şansım oldu. O, <a target="_blank" href="http://www.ardaninannesi.com">Arda'nın annesi </a><br />blogunun yazarı aynı zamanda. <br />"İmza:Karın" yazarlarından sevgili Zeynep, yüzü her daim gülüyor ve ışık saçıyordu...<br /><br /><center><a href='http://photo.blogpressapp.com/show_photo.php?p=13/12/02/982.jpg'><img src='http://photo.blogpressapp.com/photos/13/12/02/s_982.jpg' border='0' width='400' height='300' style='margin:5px'></a></center><br />Canım kardeşim, 4 saatlik yoldan geldi yanımda olmak için...<br /><br /><center><a href='http://photo.blogpressapp.com/show_photo.php?p=13/12/02/983.jpg'><img src='http://photo.blogpressapp.com/photos/13/12/02/s_983.jpg' border='0' width='400' height='300' style='margin:5px'></a></center><br /><br /><br /><center><a href='http://photo.blogpressapp.com/show_photo.php?p=13/12/02/984.jpg'><img src='http://photo.blogpressapp.com/photos/13/12/02/s_984.jpg' border='0' width='400' height='300' style='margin:5px'></a></center><br />Benim altın kızlar grubum :) Her ne şart altında olursa olsun yanımda olacaklarından emin olduğum canlarım...<br /><br />Bana bu mektubu yazdıracak kadar özel olan sevgili eşim... Ya olmasaydın...<br /><br />Ankara imza günü benim için büyük bir mutluluk kaynağı oldu. Ne kadar şanslı olduğumu bir kez daha anladım. Hesapsızca yanınızda olabilecek dostlarınız varsa, şükredecek çok şeyiniz var demektir...<br />Sevgilerimle...<br /><br />- Posted using BlogPress from my iPad<br />Heyyfihttp://www.blogger.com/profile/00475109870861120678noreply@blogger.com19tag:blogger.com,1999:blog-1085541571775391754.post-11786935760428961912013-11-19T18:25:00.001+02:002013-11-19T18:37:12.239+02:00ANKARA'DAKİ TÜM DOSTLAR İÇİN...<i><b>İmza:Karın</b></i> kitabının imza günlerinin Ankara ayağı 30 Kasım Cumartesi 16:00-18:00 saatleri arasında <a target="_blank" href="http://www.homerbooks.com/Homer/Contact">Ankara Homer Kitabevi</a>'nde olacak...<br />Çok keyifli ve dolu dolu geçecek olan bu etkinlikte lütfen yanımızda olun...<br />Biz orada olacağız :)<br />Sevgiler...<br /><br /><br /><center><a href='http://photo.blogpressapp.com/show_photo.php?p=13/11/19/606.jpg'><img src='http://photo.blogpressapp.com/photos/13/11/19/s_606.jpg' border='0' width='400' height='400' style='margin:5px'></a></center><br /><br />- Posted using BlogPress from my iPad<br /><br />Heyyfihttp://www.blogger.com/profile/00475109870861120678noreply@blogger.com31tag:blogger.com,1999:blog-1085541571775391754.post-70911756710496662442013-11-01T12:27:00.001+02:002013-11-01T12:27:35.544+02:00MUTLU ZAMANLAR...Dostlarla geçirilen mutlu zamanların verdiği huzur ve keyfi tüm hücrelerimde hissederim. En kıymetli anlardır benim için bu buluşmalar...<br /><br />Annelerin en sıcak mavi bakanı, en güzel yüreklisi <a target="_blank" href="http://mavianne.blogspot.com/">Mavianne</a> ile hem iki lafın belini kırdık, hem de dost sohbetlerinin vazgeçilmez eşlikçisi mis gibi bir kahve içtik...<br /><br /><center><a href='http://photo.blogpressapp.com/show_photo.php?p=13/11/01/396.jpg'><img src='http://photo.blogpressapp.com/photos/13/11/01/s_396.jpg' border='0' width='400' height='300' style='margin:5px'></a></center><br /><br />"İmza: Karın" kitabının söyleşi ve imza günü için İstanbul'a gittiğimde Nilgün ve İlhan da benim yanımda olmak için geldiler. Sanki onları yıllardır tanıyormuşum gibi hissettim. Her ikisi de muhteşem yemek tarifleriyle dolu blogların yazarları... Buradan tekrar çok teşekkür ediyorum. Malesef <a target="_blank" href="http://festigan.blogspot.com/">İlhan</a> erken ayrılmak zorunda kaldığı için sadece <a target="_blank" href="http://lezzetliatolye.blogspot.com/">Nilgün</a> ile fotoğrafımız var :)<br /><br /><center><a href='http://photo.blogpressapp.com/show_photo.php?p=13/11/01/397.jpg'><img src='http://photo.blogpressapp.com/photos/13/11/01/s_397.jpg' border='0' width='300' height='400' style='margin:5px'></a></center><br /><br />İmza: Karın kitabının söyleşi bölümünün kahramanları...<br /><a target="_blank" href="http://banunundunyasi.com/">Banu Tozluyurt</a>, İlkim Karaca, Lale Manço Ahıskalı ve Engin Akgürgen...<br /><br /><center><a href='http://photo.blogpressapp.com/show_photo.php?p=13/11/01/398.jpg'><img src='http://photo.blogpressapp.com/photos/13/11/01/s_398.jpg' border='0' width='400' height='300' style='margin:5px'></a></center><br /><br />İmza gününde beni yalnız bırakmayan, 24 yıldır varlıklarını hep yanımda hissettiğim dostlarım vardı.<br />Güldük, sohbet ettik, birbirimizin yanında olabildiğimiz için ne kadar şanslı olduğumuzdan bahsedip, kocaman huzur baloncuklarını tüm hücrelerimize gönderdik... <br /><br /><center><a href='http://photo.blogpressapp.com/show_photo.php?p=13/11/01/399.jpg'><img src='http://photo.blogpressapp.com/photos/13/11/01/s_399.jpg' border='0' width='300' height='400' style='margin:5px'></a></center><br /><br />Doğru beslenme benim için, sadece doğru şeyleri yemek değildir. Duyduklarımız, gördüklerimiz de sağlığımızda çok etkili...<br />Ama en etkilisi galiba sımsıkı dostluklarla beslenmek...<br />Mutlu zamanlarınız bol olsun...<br /><br />Sevgilerimle,<br /><br />Heyyfi...<br /><br />- Posted using BlogPress from my iPad<br />Heyyfihttp://www.blogger.com/profile/00475109870861120678noreply@blogger.com27tag:blogger.com,1999:blog-1085541571775391754.post-66094834524026502492013-10-09T09:56:00.001+03:002013-10-09T09:56:55.079+03:00İmza:BenKadın Mektupları üçlemesinin sonuna gelindi...<br />Üçlemenin ilk kitabı "İmza:Kızın" idi...<br />Sonra kızlar hayatlarının erkeklerine yazdı... "İmza:Karın"...<br />Şimdi, kime istiyorsak ona yazma vakti geldi...<br />Anneye, sevgiliye, çocuğuna hatta belki kendine... "İmza:Ben"...<br />Mektuplarınızı gönderin...<br /><br /><center><a href='http://photo.blogpressapp.com/show_photo.php?p=13/10/08/2459.jpg'><img src='http://photo.blogpressapp.com/photos/13/10/08/s_2459.jpg' border='0' width='257' height='400' style='margin:5px'></a></center><br /><a target="_blank" href="http://banunundunyasi.com/?p=3680">Buradan</a><br />gerekli bilgilere ulaşabilirsiniz...<br /><br />-Posted using BlogPress from my iPad<br />Heyyfihttp://www.blogger.com/profile/00475109870861120678noreply@blogger.com28tag:blogger.com,1999:blog-1085541571775391754.post-79346973948540110172013-07-29T23:19:00.001+03:002013-07-29T23:19:00.965+03:00Çayım Taze 1 Yaşında...Çayım taze bugün 1 yaşında ama, çay demini daha yeni yeni alıyor :)<br />1 yıl önce bugün, eşime "artık kitabımı yazmaya başlamak istiyorum" demiştim.<br />Her zamanki akılcı ve çözüm üreten küçük gri hücreleri devreye girdi ve bana "neden önce blog yazmakla başlamıyorsun?" dedi.<br />"Blog mu?"<br />"Evet, blog. Orada paylaşırsın öncelikle kaleminden dökülenleri"<br />"Ama ben anlamam ki bu blog işlerinden, bu teknolojik aletlerle seviyeli bir ilişkim var benim"<br />"Sen başla, hepsi olur zamanla" dedi, sürekli gülen gözlerle bakan ve hayran olduğum adam...<br /><br /><center><a href='http://photo.blogpressapp.com/show_photo.php?p=13/07/29/1314.jpg'><img src='http://photo.blogpressapp.com/photos/13/07/29/s_1314.jpg' border='0' width='400' height='297' style='margin:5px'></a></center><br />İlk yazımı yazmak için klavyenin başına geçtiğimde, sanki kocaman bir konser salonunda izleyicilerin karşısına atılıvermişim gibiydi, eteklerimi yanlardan çekiştirirken bir türlü ilk kelimeyi bulamayıp korkudan ağlamak üzere olan bir kız çocuğu gibi...<br />İlk takipçim <a target="_blank" href="http://cafenohut.blogspot.com/">cafenohut</a>tu, sanki ilk alkış ondan gelmişti :)<br />Bana şans getirdi...<br />O ilk alkış sesinin desteğiyle yeni yazılar geldi peşisıra...<br />Sonra Deniz ile tanıştırmak istedim sizleri...<br />Deniz size kendini anlattıkça hafifledi. Yüklerini paylaştı, gülümsedi...<br />Sizlere de sevgilerini göndermemi istedi :)<br />Geçen bir yılın ardından, blog yazarı arkadaşlarımdan öyle dostluklarım oldu ki, hepsi benim için çok kıymetli ve özel...<br /><br />Kitabımın yazım aşamasının her anında herbirinizin o kadar büyük emeği var ki...<br />Yorumlarıyla bloğumu destekleyen dostlarım, okumak için çaya gelen misafirlerim, her biriniz benim kahramanlarımsınız...<br /><br />Teşekkür ederim;<br />Biricik aşkıma,<br />Aileme,<br />Dostlarıma,<br />Her an yanımda hissettiğim blog yazarı arkadaşlarıma...<br /><br />Hayat başladıysa benim için 43 yıl önce, tutamam, durduramam, yok sayamam...<br />Ancak kocaman sarılabilirim kollarımı açarak, bir zamanlar amansız bir düşman ama yıllar sonra dost olabildiğim hayata...<br />Ben ve yakın dostum hayat, biz hep burada olacağız. Her daim sıcak ve taze demli çayımız, iki lafın belini kırdığımız dostluklarımız...<br />Bu ne büyük bir zenginliktir... Taze çayım, dostlarım, kelimelerim...<br /><br />Dilerim ki, "Sevgilerimle... Heyyfi..." diye biten yazılarım için, kelimelerim, çayım ve dostlarım daim olsun...<br /><br />Sevgilerimle...<br />Heyyfi...<br /><br /><br /><br />- Posted using BlogPress from my iPad<br />Heyyfihttp://www.blogger.com/profile/00475109870861120678noreply@blogger.com86tag:blogger.com,1999:blog-1085541571775391754.post-43920857894461362312013-07-09T13:13:00.001+03:002013-07-09T13:20:41.188+03:00 SON NOKTA...Küçük kız ağlamaktan kızarmış gözlerle koşarak eve gelmiş, kendini camın hemen kenarındaki koltuğa atmıştı. Annesi telaşla neler olduğunu anlamaya ve kızını sakinleştirmeye çalışıyordu.<br /><br /><center><a href='http://photo.blogpressapp.com/show_photo.php?p=13/07/09/199.jpg'><img src='http://photo.blogpressapp.com/photos/13/07/09/s_199.jpg' border='0' width='400' height='278' style='margin:5px'></a></center><br />"Kızım biraz sakin ol, ne oldu anlatsana bana..."<br />Kız hıçkırarak ağlıyor, bir yandan da kelimeleri biraraya getirmeye çalışıyordu.<br />"Sinem var ya..."<br />"Evet, sıra arkadaşın değil mi?"<br />Küçük kız, ani bir çeviklikle hızla uzandığı kanepeden kalkmış, annesinin yaptığı çok önemli bir hatayı düzeltmek istercesine gözlerindeki yaşı hızlı ve sert hareketlerle silip, ağlamasına ara vermişti.<br />"Hayır anne, Sinem benim sadece sıra arkadaşım değil, en yakın arkadaşım aynı zamanda..."<br />Annesi kızının bu sinirli ama sevimli hallerine gülmek istese de ciddiyetini korur görünerek sormuştu: "Eee ne olmuş Sinem'e?"<br />Kız ağlamasına kaldığı yerden devam ederek: "Ankara'ya taşınıyorlarmış, o gidince ben çok yalnız kalacağım."<br />Annesi 9 yaşındaki kızının çok acı çektiğini görüyor ve onu teselli etmek istiyordu. Kızının çektiği acı, küçük omuzlarına ağır geliyordu belli ki...<br />"Biraz konuşalım mı seninle?" dedi annesi şefkatle.<br />Küçük kız yüzünü yastığa gömmüş, hem hıçkırarak ağlıyor hem de annesinin ne söyleyeceğini merak ediyordu.<br />Yavaş haraketlerle yerinden kalktı ve annesine kıpkırmızı gözlerle bakmaya başladı.<br />"Bak kızım" dedi annesi, "hani dil bilgisi dersinde öğrendiniz ya geçenlerde, cümlenin sonuna nokta konur."<br />Küçük kız, ağlamayı unutmuş, annesini şaşkınlıkla dinliyordu.<br />"Evet, ne ilgisi var şimdi dil bilgisi dersinin Sinem'le?"<br />"Cümle sonuna konulan nokta, aslında yeni bir cümlenin başlayacağını gösterir. Cümleleri anlamlı kılan da içinde kullanılan noktalama işaretleridir. Hayatta da böyledir benim küçük kızım. Bir cümle gibi. Başımıza gelen her olay bir noktalama işareti gibidir. Hayatımızı anlamlı kılar ve yön verir. Sinem'in Ankara'ya taşınıyor olması, sadece bir nokta hayatında. Tatillerde gelecekler, belki biz de Ankara'ya gittiğimizde onları ziyaret ederiz. Şimdi senin için hayatında yeni bir cümle başlayacak. Zamanla tanıyıp, çok seveceğin yeni arkadaşların olacak. Hem unutma, yeni bir cümlenin başlaması, bir önceki cümleyi yok etmez öyle değil mi?"<br />Kızının biraz daha sakinleştiğini gören anne mutluluk ve şefkatle küçük kızına sarıldı. Sonra kendi hayatını düşündü. Ne çok noktalar vardı hayatında. Kızına henüz anlatmadığı ama vakti geldiğinde kendisi gibi kızının da öğreneceği bir nokta daha vardı. Bu işaret, kızının babasıyla olan ilişkisinin sonunda da vardı...<br />Sonu gelen bir kitap gibi...<br />Bitmek gibi...<br />Gitmek gibi...<br />Son nokta gibi...<br /><br />Sevgilerimle...<br />Heyyfi...<br /><br />- Posted using BlogPress from my iPad<br /><br />Heyyfihttp://www.blogger.com/profile/00475109870861120678noreply@blogger.com49tag:blogger.com,1999:blog-1085541571775391754.post-83257444582042581352013-07-03T08:34:00.001+03:002013-07-03T08:34:22.028+03:00MUTLU SON...O anda tüm kanımın vücudumdan çekildiğini hissettim. Komşu kadının anlattıklarını hayalimde canlandırmaya çalışsam da zorlanıyordum. Benim gibi hayal gücü geniş bir çocuğun bile sınırlarını zorlar nitelikteydi duyduklarım...<br /><br /><center><a href='http://photo.blogpressapp.com/show_photo.php?p=13/07/02/2667.jpg'><img src='http://photo.blogpressapp.com/photos/13/07/02/s_2667.jpg' border='0' width='400' height='306' style='margin:5px'></a></center><br />7 yaşlarındaydım. Komşumuz çay içmek için bize gelmişti. Çok severdim annemin komşu teyzelerle yaptığı dedikoduları dinlemeyi. Ben yokmuşum gibi, duymazmışım ve hatta hissettmezmişim gibi davranırlardı. Bende bu görünmezlik oyununda katılırdım onlara. Her zerreme kadar orada olurdum ama yoktum da...<br />Dedikodular bitmiş, komşu teyze dün başına gelen olayı anlatıyordu.<br />- Ah sorma Firdevs'ciğim, bizim balkonun demirlerine bir köpek sıkışmış bir türlü çıkaramadık. Oradan çektik, buradan ittik ama yok... Nasıl ağlıyor hayvan. Sonra baktık olacak gibi değil, poposuna sopayla hızlıca vurduk. Can havliyle kaçtı kurtuldu hayvancağız...<br /><br />Dondum...<br />Duyduklarıma inanamadım. <br />Komşumuz bir cani miydi, yoksa melek mi?<br />Eğer bu köpek oradan çıkabilmeyi başarabildiyse bunu neden kendiliğinden yapmamıştı?<br />Neden bu kadar büyük bir acıyı beklemişti kaçıp kurtulmak için?..<br /><br />O gün, evimizde duyduklarım ömrüm boyunca hep zihnimde tazecik kalacaktı. <br />Yetişkin bir kadın olduğumda bile, defalarca sıkışacaktım balkon demirlerine. Canımın çok yanması gereken zamanlar olacaktı gücümü anlamak için.<br />Bu yaşadıklarım balkon demirlerinden kurtulmanın aslında bir seçenek olduğunu öğretecekti bana...<br /><br />Hala cevapsız bir soru var zihnimde.<br />Komşumuz cani miydi, melek mi :)<br /><br />Sevgilerimle...<br />Heyyfi...<br /><br /><br />- Posted using BlogPress from my iPad<br />Heyyfihttp://www.blogger.com/profile/00475109870861120678noreply@blogger.com40tag:blogger.com,1999:blog-1085541571775391754.post-29101156682066678052013-06-16T15:10:00.001+03:002013-06-16T15:10:43.993+03:00BU KUTLAMA TÜM BABALAR İÇİN DEĞİLDİR...Bugün babalar günü...<br />Bütün babaların bu günü kutlu OLMASIN!..<br /><br /><center><a href='http://photo.blogpressapp.com/show_photo.php?p=13/06/16/643.jpg'><img src='http://photo.blogpressapp.com/photos/13/06/16/s_643.jpg' border='0' width='268' height='400' style='margin:5px'></a></center><br />Evlatlarına,<br />Zengin olmaktan önce iyi bir insan olmayı,<br />Her daim doğruluktan ve dürüstlükten yana olmayı,<br />İnsanları ayırmadan koşulsuz sevebilmeyi,<br />Kin ve öfkenin ancak korkak insanların özelliği olduğunu,<br />Hayatı korkuya değil sevgiye dayalı yaşamanın gerçek erdem olduğunu,<br />İnsanları seven, saygı duyan, barbarların karşısında dimdik durabilen bir fert olmayı,<br />Onur ve haysiyetini çıkarları için satmamayı,<br />Gücün, senden farklı düşüneni ezerek ve yok sayarak değil, zekayla ve sahip olunan insani değerlerle elde edilebileceğini,<br />Kısacası insan gibi insan olmayı öğreten ve böyle yaşayan babaların babalar günü kutlu OLSUN!..<br /><br />Sevgilerimle...<br />Heyyfi...<br /><br /><br />- Posted using BlogPress from my iPad<br />Heyyfihttp://www.blogger.com/profile/00475109870861120678noreply@blogger.com25tag:blogger.com,1999:blog-1085541571775391754.post-49984849003404953812013-05-29T11:32:00.001+03:002013-05-29T11:42:38.931+03:00BİR 29 MAYIS HİKAYESİ...29 Mayıs 1953 yılında, evlerden birinde bir erkek çocuk dünyaya geldi. Doğduğu o gün, İstanbul'un fethinin 500. yıl kutlamalarıyla aynı güne rast gelmişti. Bunun için dışarıda kutlamalar yapılıyordu. Ev halkı dedi ki, "Bu çocuğun bugün doğması bir işaret olmalı, ismi mutlaka Fatih olacak."<br />Bebeğin ismi Fatih oldu...<br />Sonra düşündüler ve dediler ki, "Sadece Fatih yeterli olmaz, bugün doğduğu için ikinci isim olarak Mehmet de eklemeliyiz..."<br />Bebeğin ismi, Mehmet Fatih oldu...<br />Evin teyzesi, bütün ailenin çok saygı duyduğu biriydi. Dedi ki:" Hayır, ben bu çocuğun isminin Uğur olmasını istiyorum, mutlaka uğur getirecek bu aileye..."<br />Ev halkı teyzeyi kıramadı.<br />Bebeğin ismi Mehmet Fatih Uğur oldu...<br /><br /><center><a href='http://photo.blogpressapp.com/show_photo.php?p=13/05/29/137.jpg'><img src='http://photo.blogpressapp.com/photos/13/05/29/s_137.jpg' border='0' width='400' height='300' style='margin:5px'></a></center><br />Yıllar sonra Karadeniz'in küçük bir şehrinde bir kız bebek doğdu.<br />Yıllar, elele verdi.<br />Yağmurun toprakla buluşması gibi, gökteki yerdekiyle buluştu...<br />Evlendiler...<br />Bugün hem nişan yıldönümleri, hem de kadının "hocam ve kocam" dediği eşinin doğum günü...<br /><br />Canım kocam, doğduğun gün için şükrediyorum...<br />Ruhunun, ruhuma dokunduğu gün için şükrediyorum...<br />Kalbin kalbime ulaştığı için şükrediyorum...<br />Seni çok seviyorum...<br /><br />Heyyfi...<br /><br />- Posted using BlogPress from my iPad<br />Heyyfihttp://www.blogger.com/profile/00475109870861120678noreply@blogger.com49tag:blogger.com,1999:blog-1085541571775391754.post-23769071750864642892013-05-25T17:27:00.001+03:002013-05-25T17:27:30.700+03:00İMZA: KARIN İZMİR İMZA GÜNÜİzmir'de imza günündeydik. Katılım epeyce yoğundu. Çok sevdiğim arkadaşlarım, ailem ve İzmir'li yazarlar da oradaydı.<br />Varlıklarıyla bana destek veren tüm arkadaşlarıma ve aileme teşekkür ediyorum. Blogunu büyük bir keyifle takip ettiğim ve tanımak için sabırsızlandığım <a target="_blank" href="http://lezzetsenfonisi.blogspot.com/">Öznur'um</a> da oradaydı. O kadar içten ve sıcak ki. Canım arkadaşım, ne iyi ettin de geldin ve ben seni tanıdım...<br /><br /><center><a href='http://photo.blogpressapp.com/show_photo.php?p=13/05/25/585.jpg'><img src='http://photo.blogpressapp.com/photos/13/05/25/s_585.jpg' border='0' width='400' height='300' style='margin:5px'></a></center><br />Fazla kelime kullanmak yerine, fotoğraflar konuşsun diyor ve İzmir'den karelerle sizleri başbaşa bırakıyorum...<br /><br /><center><a href='http://photo.blogpressapp.com/show_photo.php?p=13/05/25/586.jpg'><img src='http://photo.blogpressapp.com/photos/13/05/25/s_586.jpg' border='0' width='400' height='300' style='margin:5px'></a></center><br /><br /><br /><center><a href='http://photo.blogpressapp.com/show_photo.php?p=13/05/25/587.jpg'><img src='http://photo.blogpressapp.com/photos/13/05/25/s_587.jpg' border='0' width='400' height='300' style='margin:5px'></a></center><br /><br /><br /><center><a href='http://photo.blogpressapp.com/show_photo.php?p=13/05/25/588.jpg'><img src='http://photo.blogpressapp.com/photos/13/05/25/s_588.jpg' border='0' width='400' height='300' style='margin:5px'></a></center><br /><br /><br /><center><a href='http://photo.blogpressapp.com/show_photo.php?p=13/05/25/589.jpg'><img src='http://photo.blogpressapp.com/photos/13/05/25/s_589.jpg' border='0' width='400' height='300' style='margin:5px'></a></center><br /><br /><br /><center><a href='http://photo.blogpressapp.com/show_photo.php?p=13/05/25/590.jpg'><img src='http://photo.blogpressapp.com/photos/13/05/25/s_590.jpg' border='0' width='400' height='300' style='margin:5px'></a></center><br /><br /><br /><br /><center><a href='http://photo.blogpressapp.com/show_photo.php?p=13/05/25/591.jpg'><img src='http://photo.blogpressapp.com/photos/13/05/25/s_591.jpg' border='0' width='300' height='400' style='margin:5px'></a></center><br /><br /><br /><center><a href='http://photo.blogpressapp.com/show_photo.php?p=13/05/25/592.jpg'><img src='http://photo.blogpressapp.com/photos/13/05/25/s_592.jpg' border='0' width='400' height='300' style='margin:5px'></a></center><br /> <br /><br /><br /><center><a href='http://photo.blogpressapp.com/show_photo.php?p=13/05/25/593.jpg'><img src='http://photo.blogpressapp.com/photos/13/05/25/s_593.jpg' border='0' width='400' height='300' style='margin:5px'></a></center><br /><br /><br /><center><a href='http://photo.blogpressapp.com/show_photo.php?p=13/05/25/594.jpg'><img src='http://photo.blogpressapp.com/photos/13/05/25/s_594.jpg' border='0' width='400' height='300' style='margin:5px'></a></center><br /><br /><br /><center><a href='http://photo.blogpressapp.com/show_photo.php?p=13/05/25/595.jpg'><img src='http://photo.blogpressapp.com/photos/13/05/25/s_595.jpg' border='0' width='300' height='400' style='margin:5px'></a></center><br /><br /><br /><center><a href='http://photo.blogpressapp.com/show_photo.php?p=13/05/25/596.jpg'><img src='http://photo.blogpressapp.com/photos/13/05/25/s_596.jpg' border='0' width='400' height='300' style='margin:5px'></a></center><br /><br />Sevgilerimle...<br />Heyyfi...<br /><br />Posted using BlogPress from my iPad<br />Heyyfihttp://www.blogger.com/profile/00475109870861120678noreply@blogger.com19tag:blogger.com,1999:blog-1085541571775391754.post-17929076862731177092013-05-19T00:26:00.001+03:002013-05-19T00:26:04.597+03:00BUGÜN YAĞMUR YOK HAVADA...19 Mayıs 1919, kurtuluşa giden yılların başlangıcı, inaçlı yüreklerin ve Büyük Önder'in sayesinde yıllarca kutlanacak milli bir bayrama dönüştü.<br />Lisedeyken, 19 Mayıs yaklaşırken, annemin komşu teyzelerle ayaküstü yaptığı konuşma bugün gibi kulaklarımda: "havada yağış olmasa da, çocuklar bayramlarının tadını çıkarsalar"...<br />Havada en azgın yağış bile olsa kutlanırdı bayramlar. En fazla ıslanırdık, ciddiye almazdık azgın yağışları...<br />Bugün bayramımız kutlanıyor, ülkemin her yerinde, her yüreğinde.<br />Azgın yağışlar olsa bile ülkemde, kutlanacak mutlaka. Emanet çünkü bize...<br /><br /><center><a href='http://photo.blogpressapp.com/show_photo.php?p=13/05/18/1731.jpg'><img src='http://photo.blogpressapp.com/photos/13/05/18/s_1731.jpg' border='0' width='333' height='240' style='margin:5px'></a></center><br />Bugün biraz bulutlu, keyifsiz, acılı, karanlık ama, yağmur yok havada...<br />Coşkuyla kutlamak gerek bu büyük günü,<br />Bugün de, yarın da...<br />Bayramımız kutlu olsun...<br /><br />Sevgilerimle...<br />Heyyfi... <br /><br /><br />- Posted using BlogPress from my iPad<br />Heyyfihttp://www.blogger.com/profile/00475109870861120678noreply@blogger.com28