Neden "Çayım taze..."?

Aklıma geldiğinde içimi ısıtan bazı anlar vardır.
Bunlardan çocukluğuma dair hatırladığım; annemin, sabahtan akşama kadar sokaklarda oynadığımızda ve heryerimiz toz-kir içindeyken, bizi içeriye alma çabasıyla seslenişidir: "Çocuklaaar, hadi artık akşam soğuğu çıktı, içeriyeeeee!!!"
Artık akşam soğuğu çıkmıştır, bundan korunacağımız, ısınacağımız, temizleneceğimiz yuvaya çağrılmaktır bu. Güven verir, huzur verir, içimi dinginleştirir. O günlerde de, şimdi de...
Artık yetişkinim. Beni akşam soğuğu çıktığı için eve çağıran ses yok. Hâlâ zaman zaman akşam soğuğu çıkıp, üzerime bir hırka almam gerekse, içim ısınır, güvende ve huzurlu hissederim. Sanırım örgü örmeye başladığımdan beri, bu yüzden hep hırka örüyorum:)
Annem'e Sevgilerimle...

Gelelim bugüne...
Büyüyünce içimi ısıtan cümlelerden biri; telefonun ucundaki bir dosta,
"Çayım taze, sıcak simitleri al gel" demek...
Bu cümle benim için dostluk demek, huzur demek, paylaşmak demek, hadi gel demek, gel de iki lafın belini kıralım demek. Davet eden de olsan, edilen de, ne fark eder ki?
Çayım taze...
Hadi alın sıcak simitlerinizi, peynirlerinizi, gelin bloğuma, iki lafın belini kıralım :)

Heyyfi

26 Şubat 2014 Çarşamba

ACI KAYBIMIZ...


23 yaşındaki yeğenimi trafik kazasında kaybettik. Acımız büyük...
Merak edip mesaj atan arkadaşlarıma çok teşekkür ederim...

- Posted using BlogPress from my iPad

3 Şubat 2014 Pazartesi

MUCİZE-1

Adam, karısının isteksiz ve yavaş hareketlerle hazırlandığını fark ettiğinde, sesindeki en yumuşak ve sevgi dolu tonu kullanarak, endişesini dile getirdi.
- Acele et canım, randevumuza geç kalmayalım.
Genç kadının ağlamaktan kızarmış ve kızgın bakan gözleri, kocasına doğru yöneldi.
- Geç kalmak umurumda bile değil, istiyorsan sen kendin git. Hem doktorun ne söylediği artık beni ilgilendirmiyor.
Adam şefkatle karısının gözlerine baktı. Güçlü elleriyle, sanki dünyanın en değerli hazinesini tutuyormuş gibi karısının yüzünü kavradı.
- Neler hissettiğini belki hiç bir zaman tam olarak anlayamayacağım, ne kadar acı çektiğini, yüreğinin ne kadar yorulduğunu... Ama bu randevuya gitmeliyiz. Bu kontrol sağlığın için çok önemli.
- Artık kabul edelim, benim çocuğum olmuyor ve hiç bir zaman da olmayacak. Artık başka bir tedavi istemiyorum. Artık o iğneleri vücuduma batırmak istemiyorum...
- Senin istemediğin hiçbir şeyi yapmayacağız canım. Çocuğumuzun olmaması da ayrıca dünyanın sonu değil. Benim için sadece sen önemlisin. Şimdi gidelim ve doktorun bize söyleyeceklerini öğrenelim. Sonra sinemaya gideriz ne dersin?
Eğilip karısının gözyaşlarını sildi adam. Kadın biraz daha rahatlamış gibi görünse de, yüreğinin tam orta yerine yerleşen kocaman bir boşluk hissinin hep onunla yaşayacağını biliyordu.
Doktorun odasına girdiklerinde, sonu yine hayal kırıklığıyla biten tedavi boyunca gördükleri o babacan bakışlarla tekrar karşılaşmışlardı.
- Gel bakalım güzel kızım, otur şöyle, biraz konuşalım...
- Konuşacak pek birşey yok aslında Ekrem bey, durum ortada. Sanırım artık kabul etmem gerek, ben o şanslı kadınlardan değilim.
Kadının gözleri tekrar dolmuştu. Sesinde kime yönlendireceğini bilemediği bir kızgınlık vardı.


Doktor uzun uzun bilimsel gerçeklerden, uygulanabilecek tedavi çeşitlerinden, anne olmak için umudunu yitirmemesinden bahsediyordu. Adam anlamaya çalışarak dinliyor olsa da, kadın söylenen hiçbir şeyi duymuyordu bile. Sadece çok kızgındı. Kime, neden kızdığını bilmiyor ama sıktığı dişlerini farkettiğinde duygularını daha net anlayabiliyordu.
Doktor ayağa kalkıp, odada yürümeye başladığında genç kadının dikkatini çekebilmişti. Gülümseyerek yanına geldi. Elini şefkatle omuzuna koyarak, o çok önemli soruyu sordu.
- Mucizelere inanır mısın kızım?
- 6 kez tedavi olup sonuç alamamış birine mi soruyorsunuz bu soruyu.
- Bak kızım, çok uzun yıllardır bu mesleği yapıyorum ve o kadar çok mucizeye tanık oldum ki, inanamazsın. Sana şimdi, genç bir doktor olduğum yıllarda başıma gelen bir olayı anlatacağım. O günden sonra, hayatta her şeyin mümkün olabileceğine inandım. Bu durum, yaptığım mesleği daha da heyecanlı kılıyor, inan bana... Hayatta bazı şeyleri anlayabilmemiz çok zordur. Bazen, tanık olduğumuz şeylerin mucize olduğunu anlayabiliriz. Bazen de mucizeler gerçekleşirken, biz henüz fark etmemiş olabiliriz. Bu durum, mucizenin gerçekleşmediği değil, fark edilmediği anlamına gelir.
Yaşlı doktor sevgi dolu gülümsedi.
- Biraz karışık oldu sanırım. En iyisi, en başından anlatmak...

"Uzun yıllar önceydi. 13 yıllık doktordum. Sıradan bir sabaha ve sıradan iş gününe uyandığımı düşünüyordum. Muayenehaneme gittim. Her zamanki gibi beyaz önlüğümü giydim, günlük randevu programını gözden geçirdim. Sekreterimin her gün, ben geldikten 10 dakika sonra getirdiği taze demlenmiş çayımı içmeye başladım. Bu sıradan iş gününü, sıradışı yapacak hastam kapıda belirmişti. Meslek hayatımda da, yaşamımda da hiç unutamayacağım ve bana çok şey öğretecek olan günler başlıyordu. Ben sadece farkında değildim. Kadını içeri buyur ettim. Masamın karşısında duran sandalyeye oturdu. O kadar ürkek ve korkan gözlerle bana bakıyordu ki, öncelikle onu sakinleştirmem gerek diye düşündüm. Sormam gereken rutin soruları, yakın bir arkadaşımla konuşuyormuşcasına yöneltmeye başladım. Giderek daha da rahatladığını fark ettim.
Zayıflıktan çökmüş esmer yüzünün büyük bir bölümünü kaplayan simsiyah kocaman gözleriyle bana bakıyordu. Üzerindeki kahverengi çiçek desenli entarisi, çok kullanılmaktan belli ki yıpranmış ve rengi solmuştu. Bu karanlık gözlerde yine de görebildiğim zayıf ışık, bana sanki bir kurtarıcıymışım gibi bakıyor olmasından kaynaklanıyordu.
Hayatımın en önemli derslerinden birini verecek olan bu kadının iri gözlerinde gördüklerim beni, yaşamak üzere olduğum olaylardan sonra, mucizelere inandıracaktı. Anlatmaya başladı. En ince detaylarına kadar anlattı yaşadıklarını. Her şeyi en iyi şekilde anlamamı istiyordu. Anlaşılmak istiyordu. Yardım istiyordu. Randevusuna neden yalnız geldiğini düşündüm ama bu merakımdan kadına bahsetmedim. Sekretere iki çay getirmesini söyledim...
"

Devam edecek...
- Posted using BlogPress from my iPad