Sabah olmuş, ılık baharın kışkırtıcı havası tüm vücudunu sarmalamıştı. Bugün kendinde bir başkalık hissediyor ama ne olduğunu çözemiyordu. Aniden yanında beliren muhteşem güzelliğe kayıtsız kalamamış, farkında olmadan hışırtılı bir çığlık atmıştı. Bu, hergün gördüğü ve pek beğendiği komşusuydu. Ama bugün bambaşka bir güzelliği vardı. Bembeyaz çiçeklerden taç takmış bir peri kızı gibiydi. Hayranlıkla: "Bugün çok güzelsiniz, gözlerimi sizden alamadım. Bembeyaz, canlı, enerjik..." Komşusu kendinden emin, güzelliğinin farkında olduğunu açıkça belli eden bir tavırla teşekkür etti.
Bütün gün komşusunu düşündü. Neden kendisi de bu kadar güzel değildi sanki. Hantal bacakları, kocaman iri kolları vardı. Ne kadar çirkin olduğunu düşündükçe, küçülüp, ufacık olup, yok olmak istiyordu. Bütün bu sıkıntılı düşünceler yetmezmiş gibi, güzelliğiyle göz kamaştıran komşusu: "Bugün sizi pek solgun gördüm. Yüzünüz bembeyaz ve sağlıksız görünüyor" demez mi...
Artık akşam olmuş, işten çıkan insanların kalabalığı ve uğultusu caddeleri doldurmuştu. O sırada annesinin elinden tutmuş minik bir afacan iki komşunun önünde durdu. "Bu ikisi ikizler galiba, baksana birbirlerinin aynısı değil mi anne?" Çocuk saflığında gelen bu soru, iki komşunun şaşkınlıkla birbirlerine bakmalarına sebep olmuştu. Daha sabah birbirleri için yaptıkları yorumlar ne kadar da farklıydı. Nasıl olmuştu da bu minik çocuk onları ikiz sanmıştı. Çocuk annesine soru sormaya devam ediyordu. "Anneciğim, ağaçlarda da ikiz olur mu? Bu iki ağaç neden birbirinin aynısı?". "Bunlar erik ağacı yavrum, ikisi de çiçeklerini açmışlar, baksana gelin gibiler. Bu çiçekler daha sonra sulu sulu erik olacaklar. Onlar herşeyiyle aynı, çünkü aynı meyvenin ağaçları..."
İki komşu birbirlerine hiçbir şey söylememiş, bu küçücük çocuğun yüzlerine vuran dersiyle irkilmiş, hayatları ile ilgili yeni kararlar almışlardı...
Biri kendindeki, diğeri ise kendisi dışındaki güzellikleri görmeyi öğrenecekti...